Ama en büyük sinirin kendineydi. Neden yardım etmesine izin vermiştin ki? Yaralı birisiydi. Her an bir şeyleri düşürüp kendini yaralaya bilirdi. Ya da şimdi yaptığı gibi yanlış bir şey yapmaya kalkışırdı. Sırf kendini yetersiz hissetmesin diye sana yardım etmesine göz yummuştun. Her zaman gözünü üzerinde tutmuştun. Sadece iki saniyelik ona bakmamıştın ve bam! Levi'ni acı çekerken görüyorsun.

Elin-ayağın titriyordu ona bir şey olabilecek korkusuyla. Ne yapacağını unutmuştun resmen. Hemen sakinleşmeli ve kendini toparlamalıydın.

"Seni masaya götüreceğim ve orada hiç bir şey yapmadan, sakince duracaksın. Bende yemekle uğraşacağım." Kafasını evet derecesinde salladı Levi. Sana bakmasada üzgün olduğunu anlamıştın. Onu üzmek istememiştin ama yapacak bir şey yoktu.

Sandalyesini masa kenarına yerleştirdikten sonra önüne bir qazete koyup mutfağa geçtin. Ellerin hâlâ titriyordu o görüntüler aklına gelince. Kafanı karıştırmak için tüm dikkatini yemeğe vermeye çalıştın. Lakin bu pek işe yaramıyordu. Aşırı tepki mi veriyordun? Sanırım. Ama niye?

Her ne kadar geçmişte Levi ile pek yakın olmasanda onun için endişeleniyordu. Askerlik yıllarından olan bir dosttu o. O zamanlardan sadece ikiniz kalmıştınız. Ve onu kaybetmek istemiyordun. Bir nevi o zamanlardan kalan bir emanteti. Hange, Erwin ve Mike ile geçirdiğin yılların kanıtı gibiydi. Onlardan sana kalan son şeydi.

Bakışlarını yere çevirdiğinde az önceki dolabın karşısında çayı gördün. Buraya ilk geldiğinde ona bu çaydan vermiştin ve hoşuna gitmişti. Bu sefer de ondan vermek istemiştin ama çay bitmişti. Biraz daha var mı diye dolabı araken tam bulmuştun ki olanlar olmuştu. Paniklediğin için elindeki çayı tamamen unutmuştun. Bu yüzdende şimdi yerdeydi.

Ona doğru uzandın ve tezgahın üzerine koydun. Ortam fazla sessiz olduğu için biraz garipsedin. Levi'yi kontrol etmeliydin.
Gizlice ona baktığında başı eğik bir şekilde durduğunu gördün. Yanındaki qazeteye dokunmamıştı bile. Az önceki olayları düşündüğüne yemin edebilirdin.

"Bana hiç yardımcı olmuyorsun Levi..."

────────────────────

Esen rüzgar teninizi okşayıp geçerken huzurlu bir şekilde ilerliyordunuz. Yemeğinizi sessizlik içerisinde yedikten sonra dışarı çıkmaya karar vermiştiniz. Daha doğrusu karar vermiştin çünkü sen ona dışarı çıkmayı teklif ettiğinde küçük bir baş sallamayla cevap vermişti sana.
Mutfaktaki olaydan sonra ikinizde konuşmamıştınız. Hatta konuşmamakla kalmayıp yüzüne bile bakmamıştı Levi. Onu bu kadar kırmak istememiştin ama haketmişti.

İkinizde sessizlik içerisinde gezmeye devam ettiniz. Yemyeşil parklarda gezmek sizin için çok iyi bir karar olmuştu. Her ne kadar bunu bir-birinize söylemeseniz de.

Daha fazla düşünüp kendini yormak istemiyordun. Bu yüzden kafanı kaldırıp etrafa baktın. Etrafa baktıkça aşık oluyordun buraya. O kadar ferah ve güzeldi ki.
Çocukların etrafta koşuşturması, güleryüzlü insanlar, yol boyu açan rengarenk çiçekler, eski sütunlara sarmaşan sarmaşıklar...Say say bitmezdi bunlar. Hepsi sakinleştiriyordu seni. Savaşla geçmiş tüm hayatına bu dünyada böyle güzelliklerinde olduğunu kanıtlıyordu adeta.

Göz ucuyla sana baktı Levi. Yüzünde bir gülümseme görmesi onu rahatlatmıştı. Doğru bu yer stresli biri için çok iyi bir yerdi ama onun stresini atıp rahatlatan asıl şey senin varlığındı.

Yemekten beri olay hakkında düşünüyordu. Sadece yardım etmek istemişti sana. Yük olduğu fikri aklından çıkmıyordu. Bu yüzden elinden ne gelirse sana yardım etmek için yapmaya çalışıyordu. Kağıtta yazdığı gibi seni şaşırtmak istemişti. Bu yolla seni etkileye bileceğini düşünmüştü. Lakin etkilemek yerine tam tersini yapmıştı. Yardım olacakken başına daha çok iç getirmişti. Bundan sonra ona yardım etmene izin vermeyeceğini biliyordu.

Endişelendiğin için bağırdığını biliyordu. Endişelenmen garip bir şekilde onu sevindirmişti. Onu düşünüyordun, önemsiyordun demekti bu. Ama senin ona bu kadar kızacağını düşünememişti. Senden özür dilemeliydi. Lakin bunu bile nasıl yapacağını bilemiyordu.

Başını eğmiş bunları düşünürken gözünün ucuyla kenarda toplaşan bir kalabalık gördü. Başta umursamasa da seslerin yükselmesiyle mecburen dikkatini ora çevirmişti. Sandalyesi hareket etmeyi durdurduğunda senin de oraya baktığını anlamıştı.

"Neler oluyor orada?"

Bağırışma sesleri artmaya başlamıştı. Birine bir şey olmasından korkuyordunuz. Eski askerler olarak el atmalıydınız. Ama Levi'ye de bir şey olmasından korkuyordun.
Etrafa baktığında birazcık uzakta bir bank gördün. Levi'yi oraya götürecektin. Bi yandan olaya müdahele ederken diğer yandan da Levi'ye göz kulak olabilecektin.

Sen insanlar toplaşan yere giderken Levi arkandan baka kalmıştı. Sana bir şey olmasından korkuyordu. Acı hissetmeseydi hiç düşünmeden kalkıp senin arkandan gelirdi. Ama yapamıyordu işte.

Sen gidince insanlar aralanmaya başlamıştı. Böylece çığlık atan kiçiyi ikinizde görmüştünüz. Yüzünde büyük bir yarası olan ve tekerlekli sandalyede oturan birisiydi...
Bu Levi'nin dikkatini daha da çekmişti. Neredeyse onun durumunda olan bir kişi niye bu kadar bağırsın ki? Bağırışından bile çok acı çektiği biliniyordu.

Oraya vardığında bağıran kişinin bir kadın olduğunu gördün. Bir yere bakıyor ve bağıra bağıra ağlıyordu. Başta yaklaşmaya korktun. Seni görüp daha da paniklemesini istemedin. Kenardaki insanlardan sormak daha iyi bir seçimdi.

"Biri bana burada ne olduğunu açıklaya bilir mi?"

Sustu herkes. Acıyan bakışlarını kıza yollayarak sustu. Tek bir kelime bile çıkmadı ağızlarından. Demeğe bile cesaret yoktu hiç kimsede. Üstelemek istemedin ama onu bu kadar üzen şeyin ne olduğunu bilmek istiyordun.
Levi'yi kontrol etmek için arkana çevrilecektin ki birisi seni kolundan tuttu. Yaşlı bir kadındı.

"Hadi şu adamın yanına gidelim. Sana her şeyi anlatacağım."

Kadının 'şu adam' dediği Levi'nin yanına doğru ilerlediniz. Vardığınızda Levi'nin meraklı bakışlarına maruz kalmıştın.

"Kadının nesi var (Y/N)? Niye öyle bağırıyor?"

"Bilmiyorum Levi. Bende daha öğrenemedim." Bakışlarını senden yanındaki yaşlı teyzeye çevirdi. O ifadesiz yüzüne bürünürken yaşlı teyseyse yüzünde gülümsemeyle siz ikinize baktı.

"Öncelikle merhaba bay Levi. Ve sanada merhaba (Y/N). Ben Kate. Tanıştığımıza memnun oldum."

"Bizde memnun olduk bayan Kate."

"Direkt konuya geçiyorum o zaman ben."

Anladığınızı belli edercesine başınızı salladınız. Kadın konuşmaya başladığındaysa dikkatinizi ona verdiniz.

"6 ay önce bu kadın bir erkekle birlikte yeni çift olarak köyümüze taşınmıştılar. Oldukça güzel bir hayat geçiriyordular. Bir-birlerine hediye alır, iltifat eder, yemeğe falan çıkardılar. Çok mutlu bir çifttiler. 2 ay önceye kadar..." Derin bir iç çekerek kıza baktı bir süre.
"İkisi birlikte köyden şehire doğru yola çıkmıştılar. Eve yeni mobilyalar almak içindi sanırım. Yani en azından benim duyduğum öyleydi. Yola çıktıklarından 2-3 saat sonra köye bir haber gelmişti. Kaza yapmıştılar. Atı arabay bağlayan ipler sağlam olmadığı için kırılmış ve diğer at arabasına çarğmıştı. Adam pek yara almamıştı ama kız bir daha yürüyemedi. O kazadan sonra gezmedikleri doktor kalmadı. Derdine çare yoktu. Ömrü boyu yürüyemeyecek ve yüzündeki o yarayla yaşamak mecburiyyetinde kalacaktı. Adam da bunu kabul etmedi. Ondan sonraysa ilişkileri kötüye ilerledi. Her zaman kahkaha sesleri gelen çiftin evinden bu sefer kavga sesleri geliyordu. En sonunda adamda dayanamayıp kızı terk etti. Ne kadar yalvardı kız ona. Neredeyse sürünecekti gitmesin diye. Ama durduramadı..."

O anlaşılmayan bağırışları senin için anlam bulmuştu. 'Gitem' diyordu sevdiğine. 'Kal' diye yalvarıyordu ona. Kenardaki insanlarsa duymuyordu bu aşığın sesini.

Dayanamadın artık. Koşa koşa gittin kızın yanına. Sarıldın bir anda ona. Başta şaşırsada sonradan o da kollarını sardı sana. Omzuna koydu başını sanki yüz yıllardır buna ihtiyacı varmış gibi. Orda devam etti feryadına.

Kenarda ise sizi izleyen bir adet Levi vardı. Büyük bir yükün altında ezilen....

𝚊𝚕𝚠𝚊𝚢𝚜 𝚝𝚘𝚐𝚎𝚝𝚑𝚎𝚛❝𝚕𝚎𝚟𝚒 𝚊𝚌𝚔𝚎𝚛𝚖𝚊𝚗❞Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin