"Yurda gideceğim. Şu ana kadar katıldığım yarışmalardan aldığım altın kupa, madalya artık ne varsa satarım. Bir ev bulsam gerisi halledilebilir." Dedim. Kafa salladı. İkimizde sessizce yürürken hiç beklemediğim bir anda önüme geçti. Ona yapışmadan son bir adımımla kendimi durdurdum.

"Bak, ben özür dilerim Amaris. Gerçekten sana çok kaba davranmış olmalıyım, bunu fark etmemiştim. Dün sen.. cidden kabullenmek istemediğim her şeyi bana hatırlattın." Dedikleriyle konuşmak için açtığım ağzım, öylece kalakaldı. Ne diyeceğimi bilemedim. Hafif toparlanmaya çalıştım. Boğazımı temizleyip yanından geçtim. Yürümeye devam ederken kalan son cesaretimle konuştum.

"Önemli değil, ayrıca bende hoş şeyler söylemedim. Ailen hakkında-" ellerimle ilgilenirken, bir anda tekrar önüne geçti. Derin bir nefes aldım. Maskesinden dolayı zaten ciddiye almıyorum ve durup durmadan önüme geçiyordu.

"Unuttum bile, sarhoştun. Benim bir ailem var Amaris, buna sende dahilsin. Hadi, istersen bizde kalabilirsin." Birkaç saniye düşünür gibi oldum fakat silkelendim. Gözlerimi devirip yanından ilerlemeye devam ettim.

"Hayır, teklifin için teşekkürler, ama bir daha önüme geçersen tokadı basacağım artık. Hadi, benim işlerim var. Sende biraz etrafa kahramanlık püskürsen iyi olur." Hiç birşey demesine fırsat vermeden, maskesini umursamadan yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Cidden yalnız olmadığımı bilmek iyi hissettirmişti.

"Görüşürüz." Dedim yurt kapısından içeri girerken. Karşılık verdiğini duymadım.

"Hadi ama, var bunun bir bin doları." Mr. Wog derin bir nefes alırken pazarlık yapmaması için her anımı kolluyordum.

Yurttan çıktıktan sonra herşeyi buraya satmaya, çok eskiden beri tanıdığım bir rehineciye gelmiştim. Herşeyin fiyatını abartılı abartılı söylesem de son kalan kupayla birlikte bayağı bir birikim yapmıştım. Ne de olsa onlarca kupa ve madalya ucuza gidemezdi.

"Amaris, dörtyüz dolarlık şeyi bin dolara alamam. Tamam, bakma öyle! Al bunu. Şimdi git şuradan." Bakışlarımla istediğimi alırken, son parayıda cebime atıp selam vermeden çıktım.

Bayağı bir birikim yapmış, en az üç-dört haftalık ihtiyacımı karşılayacak kadar para çıkmıştı. Gerisini kendim kredi kartlarımı aldıktan sonra halledebilirdim.

Buraya gelmeden hemen önce uğradığım bir emlakçı ile Midtown'a yakın, küçük ancak bana yetebilecek bir ev hakkında görüşmüştük. Bunun için emlakçıyı aramam gerekiyordu. Telefonumu çıkarıp soluk almadan hızlıca numarayı tuşladım. Kulağıma koyduğum gibi açılınca konuşmaya başladım.

"Alo, Bayan Hake? Eğer müsaitseniz ev ile ilgili işlemleri bitirmek istiyorum." Karşı taraf birkaç saniye sustu.

"Bayan Grace, bir yanlış anlaşılma olmuş. Size gösterdiğim ev dün kiralanmış. Acaba kararınızı size sunabileceğim başka bir evle değiştirebilir misiniz? Üzgünüm fark edememişim." Planın aniden değişmesi ve bu umursamazlık sinirimi bozsa da görmeyeceğini bile bile sahte bir şekilde gülümsedim.

"Anladım. Tabii, ancak miktarı biliyorsunuz. Ve eşyalı olması gerektiğini."

"Tabii." Dedi telefonun karşısındaki ses heyecanlanla. "Bana konumunuzu atın, sizi alayım, beraber gidip görelim." Kafamı salladım. Hiç bir şey demeden yüzüne kapatınca hızlıca konumu attım. Geriye kalan tek şey beklemek olmuştu.

"Amaris?" Merdivenlerden çıkarken gördüğüm kadınla gülümsedim.

"May!" Dedim büyük bir gülümseme ile. Emlakçı üst kata çıkarken ona hafifçe sarıldım.

"Burada ne yapıyorsun?" Dedi kaşları çatılı bir biçimde. Tekrar gülümsedim. Gamzemin belirginleştiğini hissediyordum.

"Üst katınıza taşınacağım sanırım." Dedim mahcupca. Şaşırdı.

"İyi de, Stark ü-"

"Artık bana göre bir yer değil orası." Yüzümde hala belirgin bir gülümseme vardı. Hafifçe silkelendim. "Herneyse, görüşmek üzere. Zaten," dedim kıkırdayarak. "bir üst katındayım." O da gülümsedi.

Üst kata çıktığımda eşyalı evde ilk dikkatimi çeken evin düzeni olmuştu. Herhangi bir şey yapmadan tam şu anda burada oturabilirdim. Diğer evin birkaç tadilatı vardı ancak bunun, hayır. Kesinlikle kusursuzdu.

"Bu evde anlaşıyoruz." Dedim daha adımımı içeri atmadan. Kadın dönüp bir saniye bana baktı. Ciddi miyim anlamaya çalışıyor gibiydi.

"Emin misiniz? Bir gezmek istemez misiniz?" Dediğinde kafamı salladım.

"Çok merkezi bir yer, gayet büyük gözüküyor. Bir kusuru da yok gibi. Bu da peşin yıllık kira." Dedim eline tutuşturduğum deste parayı. "Belki o kadar duramam ama yine de şimdiden özlemek isterim. Teşekkürler." El sıkışmak için eğilirken sırtıma kıramp girmesiyle hafifçe inledim.

"Bence siz artık gidin." Dedim dinlenmek istediğimi belli edercesine. Kadın ısrar etmedi. Hızlıca çıktı, birşey demesine izin vermeden kapıyı yüzüne çarptım.

Cebimdeki kalan parayı masanın üstüne bıraktığımda elim telefonuma gitti. Biraz durakladım, ancak uzun sürmedi. Telefon elime çalmaya başladığında irkilmeme engel olamadım.

"Evet?" Dedim istediğimi aldığıma emin olmak için. Karşı taraf yok sesiyle konuştu.

"Tamamdır efendim, yarın en büyük kitleliler başta olmak üzere çoğu magazin siteleri ve gazateler Tony Stark'ın bir çocuğu olduğu haberini medyaya duyuracak. Kesin bir kaynak olarak yayınlanması için Doktor Stephen Strange yardımıyla sabah gönderdiğiniz saç örnekleri DNA testine gönderildi. Merak etmeyin, işlem gizli yapıldı. Herhangi birinin bilmesi söz konusu bile değil." Cevap vermedim. Aldığım mesajın  heyecanıyla telefonu yüzüne kapattım.

Daha fazla sorun yaratmamak için kartımı çıkarıp birkaç parçaya bölüm telefonla birlikte çöpe attım.

"Şimdi görürsün sen," dedim koltuğa boylu boyunca uzanırken. Gözlerim kısılmıştı. "Tony Stark."

Amaris'e daha fazla gurursuz dedirtmemek için bu bölümü yazmak zorunda kaldim JDNAKDBA.

isin asli Amaris'in papagan gibi surekli suçsuz yere özür dilemesi tamamen ozguvensizliginden ve kitaplarda okudugu gibi bir hayatı yasamak icin herseyi yapmaya hazır olmasindan kaynaklaniyor.

Ama bilmiyor ki gurur bedavadan dagitilmiyor ')

Tony'nin böyle davranması için çok saglam bir sebebi var ona laf edenleri kabul edemiyorum özür. 🥺

Şimdi yavaş yavaş Amaris'ten kopup Tony ile ilgili bölümlere kayacağız. Uzun surmeuecek ama.

luz de la luna || marvelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin