Buraya nasıl geldiğine bir kez daha şaştı. Böylesine bir ormanın varlığını bilmiyordu. Kaldı ki böylesine bir orman kalmış olsa dahi elini kolunu sallayan giremezdi. Hükümetin çıkardığı yasa ile ayakta kalan ormanlara giriş yasaklanmıştı. Sadece belli başlı insanların girebildiği ormanlar özel görüntüleme teknikleri ile korunurken bu iş için yetiştirilmiş orman koruma memurları vardı.

Ormana nasıl geldiğini düşünmeyi bırakıp kıyıya doğru yüzmeye başladı. Birkaç dakika içinde nihayet kıyıya vardığında üzerinden saçlarından süzülen sulara aldırmadan sahilin ıslak kumlarına çıplak ayaklarıyla bastı.

Bağırıp çağırmadan önce bir etrafı dört döndü. Sessizliğin bile bir köşede oturduğu orman sanılanın aksine ürkütücü değildi. Ya da korkusuzluğu zorla öğrenen kadın için öyleydi bilinmezdi. Biraz ipucu bulmak adına ormana doğru yürürken duyduğu bir ses onu durdurmuştu.

"Anne!"

Duyduğu ses ince bir kız çocuğunun korku dolu sesine benziyordu. Kadın duyduğu sesle birlikte arkasını döndüğü esnada yaşadığı şaşkınlık ağzını açık bırakmaya yetmişti. Hatta şaşkınlık sesine bile taşmıştı.

"Nazlı" dedi ve dizleri üzerine çökerek iki kolunu açtı. Küçük kız kendisine açılan kollara hemen koşup sarıldığında annesinin teninin aksine sıcacık ve kupkuruydu. Kadın ıslak olmasını umursamadan sarılırken, boncuk mavi gözler yağmur indirmişti kadının göğüsüne.

"Anne gidelim buradan korkuyorum."

Kadın daha da sıkı sarıldı kızına. Hayatında kalan son dalını da kaybedemezdi. Onun için yaşamayı bırakmamışsa, şimdi de bırakmazdı onu. Derin derin nefesler alırken bir yandan da çocuğunu sakinleştirmeyi denedi.

"Tamam kızım, tamam balım. Bitti, korkma artık. Buradan çıkıp gene evimize gideceğiz. Sana söz veriyorum." Dedi ve kızını sakinleştirmek adına kendisininki gibi uzun ve kahverengi saçlarını öpüp okşadı. Sonrasında onu da kucağına olarak ayağı kalktı.

Bir şekilde buradan çıkmaları gerekiyordu. Bilmediği halde ormana dalarak yolunu bulma umudu ile yürümeye başladı. Attığı her adımda kızına telkin vermeyi unutmuyor, çıplak ayağına batan otların açtığı yaraları umursamadan yoluna devam ediyordu.

"Anne korkuyorum."

"Korkma bebeğim şimdi bitecek. Gene anneannene gideceğiz." Dese de kendi de korkuyordu. Buradan çıkamamaktan değildi. Kızının başına bir şey geleceği korkusu sarıp sarmalasa da emin adımlarla yürümeyi sürdürdü. Ağaçların azaldığı ve bir patikanın onlara gülümsediği alana geldiğinde bir parça olsun kalbi bir koşucu gibi atmayı bırakıp sakinleşmeye durdu.

"Benden kaçabileceğini mi sandın?" dedi bir ses. Onu durdurmaya yetecek olan bu boğuk ses karşısında yapabileceği pek fazla şey yoktu. Kim olduğunu az çok bildiğinden derin bir nefes alıp arkasına döndü.

"Bak senin derdin benimle biliyorum ama şimdi değil anlıyor musun? Şimdi olmaz. Kızım yanımdayken sana teslim olmamam. Bırak beni gideyim. Sonrasında öldürüyor musun yoksa esir mi alıyorsun bilmem ama şimdi bırak." dediğinde konuşmaları duyan kız annesinin boynuna daha da sıkı sarılırken kadının yaptığı da kızını daha iyi sarmaktı.

Bu sırada kafasına kapşonlu giyinmiş adam gülmüştü. Yüz ifadesini kafasındaki maskeden dolayı göremese de kahkahasının sesini duymuştu. Siyahlara bürünen adam belinden gülüş renkli ölüm makinesini çıkarırken konuştu.

"Gençliğinde böyle değildin ama vatanı, hatta dünyayı kurtarmaya hazırdın. Ne değişti Sevde Yıldıray Korkmaz? Yıllar senden cesaretini çalmış gibi."

ErgenekonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin