Irmak ortamdaki gergin havayı dağıtmak amacıyla konuyu değiştirdi "Siz şimdi ikiniz Ordu'da kendi evlerinizde ayrı ayrı mı duracaksınız yoksa beraber bir evde mi kalacaksınız?" Saynur'a döndüğümde o da bana döndü bir süre birbirimize baktıktan sonra dudak büktüm ve Irmak'a geri döndüm "Bilmem sağ salim bir memleketime gidelim de sonrasına sonra bakarız" eski sessizlik geri gelir gibi olunca eskilerden konu açıp konuşmaya başladık yoksa benim Yiğit Alp'i ve dediklerini düşünüp kafayı yiyeceğimi hepsi biliyordu.

-Ertesi gün-

Bütün her şeyi arabaya yerleştirdikten sonra hızla eve çıktım. Sabahtan beri Yiğit Alp'le resmen kaçan kovalanır oynuyorduk. Ben ne zaman dışarı çıksam hemen o da çıkıyordu ama yüzüne bakmadan hızla geri eve giriyordum. Birkaç kere konuşmaya çalışmış ama kapıyı yüzüne pat diye kapatmıştım.

Biraz büyüymüş ben gözüne sokacam sen hiç merak etme bak bakim hoşuna gidiyor mu büyümüş Asya.

Sinirle elimi kapıya vurup bekledim. Tam o sırada karşı dairede hareketlilik olunca o tarafa baktım. Melda teyzeyi görünce baş selamı verip gülümsedim peşi sıra Yiğit Alp'i görünce direkt kafamı kapıya çevirdim. Ama kapıya yansımaları vurduğu için arkamda ne oluyor bitiyor görebiliyordum.

Yiğit Alp bana doğru adım attığı an annesi koluna iki kere vurup yönünü değiştirdi ve "Kızın kalbini kırmışsın geri zekalı oğlum kuru bir özürle mi kendini affettireceksin he benim salak oğlum." gülmemek için kendimi sıkarken tekrar kapıya vurdum. Heheyt be kaynanam bile benden yana kim tutar beni ya.

Sırıtarak kapının açılmasını bekledim. Ya bunlar öldü mü kaldı mı niye açmıyor bu kapıyı ya?

Tekrardan zile bastığımda içerden Nehir'in sesi duyuldu "Patlama lan patlama geliyoruz Allah Allah sanki peşinden atlı kovalıyor" diye pat diye açınca beni görünce tekrar bağıracağı an gözü Yiğit Alp'e kaydı ve "Tamam atlı kovalıyormuş" deyip Yiğit Alp'e kötü kötü baktı.

Dediği şeye kıkırdayıp hızla içeriye girdim. Nehir, Melda teyze ile ayaküstü sohbet ederken ben odama girdim. Her şeyi gözden geçirip eksik bir şey olup olmadığına baktım. Kitaplar için ayarladığımız yan odadan gelen sesleri duyunca odadan çıkıp oraya girdim.

Abov biz bu odayı toplamamış mıyız lan? Her yer kitap kutuları, kitaplar ile dolu ve karman karışıktı. Saynur kitaplar arasında bir şey arıyor gibiydi ve şunu unutmamam gerekiyordu ki oda çok tozluydu ve Saynur'un toza alerjisi vardı.

Bir yandan hapşırıyor diğer yandan bir şey arıyor gibiydi. "Ne arıyorsun?" diye sorup yanına adımladım. Çömeldiği kutunun başından kalkıp ellerindeki tozu silkeledi "Ya biz şimdi bütün kitapları buraya getirdik ya Ordu'da okumaya kitap arıyordum yanıma ama buranın bu hâlde olduğunu görünce temizlemek ve temizlememek arasında gidip geliyorum." başımı sallayıp tekrar odaya bir göz attım. Buranın işi akşama kadar bitmezdi çünkü 300'den fazla kitap vardı burada ve kitaplıklar da baya tozluydu.

Başımı iki yana salladım "Yetişmez döndüğümüzde yaparız" dememle kafasını salladı. Az önce eğildiği kutudan kalın birkaç tane kitap alıp yanında getirdiği çantaya koydu. Kutuyu kapatıp diğer kutuların üstüne bırakırken eliyle fazlalık olan tozları almayı ihmal etmiyordu. "Biz gelene kadar inşAllah çok tozlanmaz-" lafını kesen hapşırması olmuştu. Ahanda kaçınılmaz son.

"Çok yaşa" deyip kolundan tuttuğum gibi kapıya doğru sürükledim. Odanın kapısının önünde Meriç'i görünce duraksadım. Bu niye buradaydı lan? Onu geçtim Nehir nasıl aldı bunu?

İkimizde Meriç'e dik dik bakınca öksürüp boğazını temizledi "Ben yardıma ihtiyaç var mı diye geldim de kapıda Nehir'e sordum 'Bilmiyorum içeridekilere sor' dedi ben de buraya geldim." Saynur'la ikimiz kafamızı sallarken Saynur tekrar peşpeşe birkaç kere hapşırdı ve tekrardan "Çok yaşa" dedim.

Fındık Güzeli-TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin