1

58 8 11
                                    

Bilin ki; ateşin gölgesi yoktur, bu yüzden insanlar içinizdeki yangını göremezler.'

*
17 Aralık 2017, İstanbul

Gözleri masaya servisi edilmiş içeceklere dalıp gitmişken, zihninde geçen düşünceler ise ortamda çalan loş müziklere, insan seslerine, süs olarak konulan renk verici ışıklara dalıyordu. Bir taraftan dışarıda dolaşan çocukların, onları çağıran ebeveynlerinin, arkadaş ortamlarının, herkese hizmet etmekte güçlük çeken garsonların, durmak bilmeyen korna seslerinin ve meteorolojinin parçalı bulutlu yayınlamasına rağmen baş gösteren sağanak yağmur mağdurlarının toplandığı ortamda, kendi depresyonunu yaşıyordu.

Bir Pazar gecesiydi, saat dokuzu elli geçe, oldukça sıradanlaşan bir gündü.

"Hadi be Poyraz, yine düşüncelere daldın." arkadaşının kendini izlediğini fark ederek irkilerek kendine geldi.

"Pardon, dalmışım." dedi kafasını yukarı doğru kaldırarak, "kusura bakmayın."

Bir diğeri ise, arkadaşının aklının dalgın olduğunu biliyordu. Masadaki diğer dostuyla göz göze geldi, resmen telepati ile anlaşır gibi aynı anda garsona hitaben kaldırdılar ellerini. Birkaç masa ötelerinde duran garson ise, sinyal almışçasına yanlarında bitti.

"Bize üç tane içecek, bir tane dilim pasta lütfen. Karadutlu olanlardan." garson siparişi aldıktan sonra, kaşlarını kaldırarak arkadaşına baktı.

"Ne gerek vardı?" dedi pastanın kendisi için söylendiğini anlayarak, arkadaşı ise boşver deme anlamıyla bir kol hareketi yaptı.

"Baksana kendine, uzun süredir dalgınsın. Kafan iyi değil."

"Kesinlikle" dedi diğer arkadaşı onun sırtını sıvazlayarak, ancak daha fazla üstelemedi. Poyraz öyle biriydi ki, zaman zaman göz yaşları içinde boğulan bir erkek çocuğuna dönüşürdü, zaman zaman ise o filmlerdeki süper kahramanlardan çok daha güçlü insanlara. Yutkundu.

"Anlatmama gerek var mı!" dedi tepkisiz bir ses ile, "Arada gelen duygusallık işte."

Arkadaşlarının tepkisiz bir şekilde kendi arasında bakıştığını gördüğünde, "Konu değiştirin." dedi. Diğer arkadaşları ise, on bir senelik dostluklarında onu yeterince tanımışlardı. Huyunu suyunu bilirlerdi, daha uzatmadılar.

"Yeni çıkan uygulamayı gördünüz mü?" diye söze atladı karşısında oturan arkadaşı, diğeri ile beraber aynı anda göz devirdiler.

"Başka konu bulamadın mı?" dedi dalga geçer bir ses tonuyla, "Ne zaman bırakacaksın bu aptal teknoloji işlerini?"

"İlk kez Poyraz'a hak veriyorum" dedi diğer arkadaşı el hareketleriyle lafını destekleyerek, "Sırf bu saçma sapan işler için yaşıyorsun."

İç çekti, arkadaşlıkları boyunca her zaman diğer ikisinin bıyık altı tartışmalarına tanıklık etmiş, çoğu zaman sonu kötü bitecek kavgalardan dönülmesini de o sağlamıştı. Seneler evvel Kerem -ve evet teknoloji karşıtı olanın adı buydu- bu mecradan yüz bin liraya yakın bir dolandırıcılık yaşamıştı. Üç sene süren yasal bir işlem sonunda paranın yüzde yetmiş ikisini geri alabilse de, her aklına geldiğinde sinirleri bozulurdu. O zamandan beri de, bu mecradan kendini olabildiği kadar uzak tutmuştu, defalarca kez çevresi travmayı atlatması ve normal bir 'sanal' hayat yaşaması için elinden geleni yapsa da, fayda etmemişti.

Berkay, bu da bir diğer dostuydu. Ki zaten on yedi senelik hayatı boyunca onlardan başka bir yakın arkadaşı da olmamıştı. Ancak Berkay, diğer ikisine nazaran çok daha sosyal birisiydi. Kendini geleceğin mimarı olarak görürdü, övülmekten utanmazdı. Her konuda diğerlerinden bir tık öndeydi, depresyona girmez, kolay kolay üzülmezdi.

Sonraki HayatWhere stories live. Discover now