"Adını sormuştum." Sözcükler dudaklarından çıkar çıkmaz hızla başını salladı ve elini kaldırıp beni durdurdu. "Her neyse, vazgeçtim. Söyleme. Şimdi anlayamayacağım başka bir kitaptır. Hiç düşünüp aklımı yoramam."

Gözlerimi devirdim. "Sen gitmiyor muydun?"

Saatine baktı ve dilini dudaklarında gezdirip bana döndü. "Sen ne yapacaksın? İşe mi gideceksin yoksa bugün için izin alacak mısın?"

Bugünlerde başıma gelen olaylar yüzünden tam olarak aklımı toplayamadığım, kendimi hiç iyi hissetmediğim için Ülkü arada sırada Sinan Amca'dan izin almamı sağlıyordu; ama daha iki gün önce izin aldığım için bugün işe gitmem gerektiğini biliyordum. Küçük bir kafeydi belki ama yine de güzeldi. Benim için yeterli imkanı sağlıyordu. Gündüzleri ders vermek, akşamları kafe de çalışmak kolaydı. Kendime vakit ayırıyor olmak ise benim için daha iyiydi. Paraya ihtiyacımın olması ise benim suçum değildi. Annemle aramda bu kadar mesafe varken ondan kesinlikle para isteyemezdim. Benim için yeteri kadar çalışıyor ve sıkıntıya giriyordu.

"Hayır, işe gideceğim. Daha iki gün önce izin almıştım. Bunu tekrardan yapmak demek Sinan Amca'nın iyiliğini sömürmekten başka bir şey olmaz!"

"Nasıl istersen tatlım, yarın akşam tekrardan gelir bir uğrarım." Yüzüne tüm erkeklerin içini titreten, kızların ise kıskançlıkla bakmalarını sağlayan gülümsemelerinden birini yerleştirdi. "Burada istediğin kadar kalabileceğini biliyorsun öyle değil mi?"

"Biliyorum ve bu yüzden çok teşekkür ederim Ülkü. Bu hakkını nasıl öderim hiç bilmiyorum."

"Saçmalama lütfen. Elbette bir şey ödemen gerekmiyor Hazan. Arkadaşlar böyle günler içindir." Gülümseyerek yanıma geldi ve kollarını boynuma dolayıp bana sıkıca sarıldı. Bunu sürekli yapmıyorduk ama şu sıralar Ülkü için en önemli şey buymuş gibi davranıyordu. Benim yanımda olduğunu en iyi bu şekilde anlattığını düşünüyordu.

"İyi ki varsın," diyerek gülümsedim.

"Sen de iyi ki varsın sonbahar güzelim."

İkimizde kıkırdarken o geri çekilmişti. "Benim şimdi çıkmam gerekiyor. Kendine dikkat et. Yarın akşam gelirim. Fazla zorlama."

"Tamam. Ben de birazdan işe gideceğim zaten. Bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum."

Kapının oraya kadar gitti ve arkasını dönüp bir öpücük attı. Bu haline kahkaha atıp başımı salladım. Kesinlikle çocuk gibiydi ama ben onu bu haliyle kabul etmiştim bir kere. Üniversite öğrencisi olması biraz olsun kıskanmamı sağlasa da yine de yapabileceğim bir şey yoktu.

İçeriden gelen sesle kapının kapandığını ve Ülkü'nün İzmir'e doğru yol aldığını anlayabiliyordum.

Bakışlarımı duvardaki saate çevirdim ve neredeyse geç kalacağımı fark ederek hızla ayağa kalktım. Kitabımın arasına ayracımı yerleştirdim ve komodinin üzerine koyup dolabıma gittim. Kış ayında olmamız hiçbir şey ifade etmiyordu. İki hafta önce yılbaşına girmemiz ise benim için o kadar da önemli değildi.

Kot pantolonlarımdan bir tanesini çıkarttım ve hızla bacaklarımdan geçirdim. İki gün önce Ülkü'nün almış olduğu mavi bol kazağımı üzerime geçirdim ve siyah ceketimi de giydim. Siyah şapkamı başıma geçirdim. Çantamı da elime aldığımda hızla içine Ülkü'nün almış olduğu telefonumu, evin anahtarını, cüzdanımı attım. Gözlerim hemen ilerideki telefona kaydığında onu da elime aldım. O lanet adamla çarpıştıktan sonra telefonlarımız karışmıştı ve iki haftadır telefonu bir türlü açamamıştım. Kendi telefonumdan zaten hemen ileri de kurtulmak istediğim için bir daha adama geri dönmemiştim.

Karanlık Renkler (KİTAP OLDU)Where stories live. Discover now