40. Bölüm: SAVAŞ ÇIĞLIKLARI

Start from the beginning
                                    

Beyaz saçları ürkütücü bir zarafetle hareketlendiğinde omzunun üstünden kadına baktı. Kara gözleri üstündeyken içi titriyordu kadının. "Bu bir kapı değil. Bir monolit. Kadim Antlaşma Kapıları efsanelerinin gölgelerine gizlenmiş bir delik. Bir uçurum, bir bağlantı noktası."

Kadın heyecanlı bir soluk koyuverdi. Ne planlıyorsa bu hiç iyi değildi. Ve daha çok hoşuna gitmeye başlıyordu. "Diğer tarafta ne var?"

Adam kollarını iki yana açıp, yüzünde keskin bir gülümsemeyle Kardeşlik'in fertlerine döndü. Hepsi birden başlarını önlerine eğdiklerinde sırıtışı iyice genişledi. Kadın, o kara gözlerdeki felaketi tanıyordu. O gülümsemenin ardından dökülen kanın ziyafetini biliyordu.

"Önceki yaşamımda ve o güzel taşın içindeki hapis hayatımda kimselerin aklının ermeyeceği bilgiler edindim. Diyarların ötesine göz attım, zihnim gezegenlerin arasında dolaştı. Kendime, sürgün yaşamlarımızda yeminler ettiğim, üzerimizdeki azapla bağ kurduğum yoldaşlar edindim." Bir kurt gibi dudakları düzleşip kıvrıldı. "Herkes Mirasçı Hanelerin yedi asil haneden ibaret olduğunu sanıyor. Sonsuz Tanrı'nın tek olduğuna, yalnızca bir eşi ve yedi tane piçi olduğuna inanıyor. Sonsuz Tanrı ve diğerlerinden önce ve sonra hiçbir şeyin olmadığını savunuyorlar bu cahil topraklarda."

Yeniden kapıya döndüğünde kadının kanı donmuş ve tekrar erimişti. Kulaklarında davullar gümbürdüyor, kalbi hızla çarpıyordu.

Avcunu oğluna doğru açtığında bir yakut gibi parlayan Elysthram taşını babasının eline bıraktı Zihin Cambazı. Adam taşı avcunun içinde okşadı. "Bir krallığı küle çevirip, yeniden inşa edeceğiz ve yalnız olmayacağız," diye dişlerinin arasından bir yırtıcı gibi fısıldadı adam, "İhanetlerin bedeli ödetilecek, hak yerini bulacak."

İki elini birden monolite dayadı. Başı omuzlarının arasında gözden kayboldu. Tırnaklarını metalimsi taşa sapladı. Monolit titremeye başladı, yer zangırdadı. Kimse geriye tek bir adım dahi atmaya cesaret edemedi. Kadın yılansı bir gülümsemeyle öne doğru attığı adıma engel olamadı.

Vadiden kayalar yuvarlandı. Toprak yerinden oynadı. Thallieos inlemeye başladı. Monolitin çatırtısı gök gürültüsü gibiydi. Gece göğü de çok sürmeden bu şarkıya eşlik etti. Gürledi ve patladı. Thallieos'un koruma bariyeri dalga dalga büyüyen, yükselen ve şakıyan güce direnemeyerek parçalanmaya başladı.

Uğultu ve kesif koku ve tiz feryatlar etraflarını sardı. Monolit sarsıldıkça oymalar oynaşıp, yer değiştirdi.

Adam bedeninden taşan zifiri büyüden, parmaklarından monolite akan güçten zevk alarak gür bir kahkaha patlattı.

Tüm yaşam ansızın sustu. Bariyerin parçaları yüzlerine küller gibi yağdı. Monolitten son bir çatırtı duyuldu ve bir kapı gibi içe doğru yavaşça açıldı.

Kadının kanı çekilmişti, tüyleri diken diken olmuş kapının ardından gelecekleri görmeye çalışıyordu.

Adam eski bir dostu selamlarcasına kollarını havaya kaldırdı. Sonsuz karanlığa gülümsedi, sonsuz karanlık onu hoş karşıladı. Uğultu sanki binlerce nefesti.

Kadın önce boşlukta parlayan sivri dişleri gördü, sonra unutulmuş yıldızları andıran gözleri.

"Işığa karanlığınızla gelin yoldaşlarım," diye kükredi Zanosrit Kardeşliği'nin Yağmacı Prens'i.

🩸

Ak saçlı yaşlı adam ellerini beyaz cüppesinin arkasında birleştirip, derin bir nefes çekti. Pencerenin önünde dikilip, diyarların ötesine şöyle bir göz atarken hiç olmadığı kadar yorgun görünüyordu. Omurgası hâlâ çeliktendi ama omuzları artık çok ağır gelen yükler yüzünden çökmüştü. Ruhunu, yaşamını ve acımasız kaderini izlediği kızın omuzlarındaki yükler kadar ağır olmayışı ise yüreğini dağlıyordu. Birazını paylaşabilmek isterdi. Ona kırıntılar bırakmak yerine, kaderine doğru itmek ve yolunu açmak yerine gerçekten yardım edebilmek isterdi.

Zalim Ruhların Dansı (Kanın Şarkısı Serisi 2)Where stories live. Discover now