Rana

2.1K 38 28
                                    



Duyduğu ses, kalbini aşıp ruhuna ulaşarak zamanın tozuna bulanmış bir yere dokunuyordu.

Yeniden ismini işittiğinde kendisini merdiven sahanlığında bulmuştu bile. Attığı her adımla yıllardır unuttuğu, gün günden ruhunu kaplayıp benliğini hiçliğe dönüştüren o boşluğun dolduğunu hissediyordu. Dışarıda yağan yağmurun sesi, yüzüne vuran rüzgarın serinliği... hepsi bir başka zamandan, bir başka hayattan gelip üzerindeki ölü toprağını süpürüyordu sanki.

Çağıran sesin peşinden mutfak kapısından arka bahçeye çıktı. Karşısındaydı, kendisi için gelmişti işte...
Kısacık bir an, yağmur yanıltmadıysa, sevinç dalgaları yakaladı çehresinde.

Çıplak ayaklarına aldırmadan attığı iki adımla yanına vardı. Kımıltısızdı yüzü; az önce gördüğü sevinçten eser kalmamıştı. Su damlaları hala yüzündeyken yanaklarında iki çizgiyle varlığını ilan eden duyguları nereye gitmişti peki? Buharlaşıp uçabilirler miydi?

- Ali Ra...

- SAKIN! Sakın adımı o kirli ağzına alayım deme!
Tokat gibi çarpan sözleriyle yetinmeyip silahını doğrultmuştu. Ölü halinin değişmemesini temin etmek istiyordu. Dilinden dökülen sözler daha fazla yaralayamaz dediği anda yanıldığını anladı.
Evlatlarımın annesi olmasaydın, mahşerde onlara kavuşacak olmasaydım bir dakika düşünmez o pis kanını akıtırdım!
Başını iki yana sallayarak silahını indirdi.
ŞİMDİ SÖYLE FİKRET... NEREDE? YEĞENİM NEREDE?

'Fikret'
Yıllar sonra ölmediğini öğrendiğinde bile hesap sormaya değer görmüyordu. Fikret olmasa gelmeyecekti.

'Bu kadar mı değersizim senin için Ali Rahmet?'

Büyük beklentilerle kaplı siteminden utanıp dillendiremedi. Varlığının önemi olduğuna ne vakit inandırmıştı kendisini? Ne vakit şaşıracak kadar umutlanmıştı? Kendi ölümünün, onun hayatında boşluk yaratacağına dair boş inanca ne vakit kapılmıştı? Kapısına geldi diye, aptal bir yanılsamaya kapılıp özledi sandı diye bir kaç saniyede mi kandırmıştı kendisini? Öyleyse yıllardır kullandığı ilaçlar yalandan ibaretti; bir bakış yeterliyken yaralarını sarmaya...

Hayır. Hazırlıksız yakalandığından olmalıydı. İçinde koca bir nefret ormanı yetiştirmişti Ali Rahmet'e karşı. Birazdan benliğini ele geçirirdi. İçinde bir yerlerde duruyordu... serap değilse tabii. Yokluğunun bitmek bilmeyen çölünde soluklanmıştı o ormanda; yahut da susuz kaldığı o çölde ölüm uykusuna dalmıştı farkına varmadan. Her sözüyle delik deşik olması bu yüzdendi.

Sadece sözleri değildi delik deşik eden. Bir de yağmur vardı: her damlasıyla kurşun misali vücuduna isabet eden. Niye duruyordu? Bu işkenceye neden boyun eğiyordu? Yağmur dinmiyorsa kendini sakınabilirdi.

- KONUŞSANA BE KADIN!
Avuç içlerini cevap beklediğini belli edercesine uzatırken silahı bıraktı elinden.

Korktu sanmıştı. Kalbine çöreklenen, sesini kesen korku değildi. Başka bir histi... Doktorun, telkinleri olmalıydı bu denli nüfuz eden hislerine?

Affet! Yaşananları geçmişi unut ve affet!

Ne saçma bir tavsiyeydi. Affederse sevgisi dirilirdi. Sevgi yok ederdi: anneliği, gururu, iyi niyetleri. Nefret öyle değildi! Suçluluk duygusuyla baş edemezken tutunacağı daldı. Kendisini savunacağı kale de yıkılmışken karşısında savunmasız kalmıştı. Gidemediği gibi susturamıyordu da.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 20, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

ZAMANIN TOZUWhere stories live. Discover now