Ali Rahmet

976 36 26
                                    





"Yahu nasıl iz yoktu Önder! Senin yolladığın dosyadan evrak çıktı ha evrak: Fikret Almanya'daymış."

"İmkansız, rahmetli Suat Bey'in yaptığı araştırma da benim yaptığım da bir nihayete ermedi. Belli ki bir yanlışlık var. İsim benzerliği belki..."

"Yanlış falan değil! Almanya'daymış işte. Soruşturdum Nalan Oğuz diye... Alo... Önder?"
Nefesi kesilmiş gibi öksüren adamla bir arpa boyu yol gidememişti. Ne dediyse ya inkar ediyor ya aynı cümleyi soru haline getirip teyit istiyordu. Parmaklıklar ardından daha akıllı gözüktüğü kesindi.
"Alo, iyi misin?"

"Evet evet... su içiyordum da... boğazımda kaldı. Be-ben çok şaşırdım. Yani sevindim sizin için... Fikret'i bulursunuz, umarım. Peki ben ne yapabilirim..."

Bu beceriksizlikle ne yapabileceğini sanıyordu.

"Yok, senden bir şey istemiyorum. Bizim çocuklar araştırıyor zaten. Bir kaç güne bulurum yeğenimi."
Bu şaşkın adam yolladığı dosyadan bile bihaberdi. Rana'nın Fikret'ten haberi olup olmadığını bilmesini beklemiyordu.

Telefonu kapattıktan sonra dava dosyasına geri döndü. Dosyadaki her bir sayfa, sayfadaki her bir cümle ömrünü çalmıştı; ailesini, yirmi senesini. Beynine kazınmıştı yalancı tanıkların beyanları. Ayrı bir köşede duran kağıtta yazılanlarsa hayatını kurtarmıştı ve yazılanlardan bir kaç gün öncesine kadar bihaberdi.

Seni düşünmedim! Karın geldi, yalvardı.

Gururu incinmesin diye susmuştu fakat Rana... Günlüklere kaydı bakışları. Hünkar'a gidip tanıklık yapmasını istemezdi. Fikret'in izini bulup söylememezlik de yapmazdı.

Rana sır saklamazdı.

Bu günlüklerde bulamasa bile Bursa'ya gidince çözülecekti bu yanlış anlaşılma.

Üstteki cildi eline alıp sayfaları karıştırmaya başladı.

Cihan ateşlendiği için liste yapıp Ali Rahmet'e verdim. Öyle bir bakıp cebine koyacaktı aslında, fakat yazımı gördüğünde yüzünde oluşan ifadeye gülmemek için zor tuttum kendimi. Şifreli mektup vermişim gibi gözlerini kısıp harfleri seçmeye çalıştı. Sonra bulduğu harfleri yerine oturtmak için dudaklarını hafifçe kıpırdattı. Çatılmış kaşları ile Clark Gable'dan daha yakışıklı kocama listedekileri...

Şimdi elinde tuttuğu günlükleri zorlanmadan okuyabiliyordu. O günleri unuttuğu için kendisinden utandı. Daha neleri unutmuştu kim bilir? Bir kaç sayfa çevirdi.

Ali Rahmet'i her gördüğümde nefesim kesiliyor, kalbim yerinden çıkacak gibi oluyor. Bazen Cihan'la oynarken bir an başını kaldırıp bana baktığında gözlerinin aşkla parladığını görüyorum. Cihan'dan sonra daha bir mutlu. Bir çocuğumuz daha olsa... benim onu sevdiğim kadar sever mi beni?




"Ali Rahmet, baba oluyorsun!"

Doğru mu duymuştu? Bir can
gelecekti, kendi kanından
canından küçücük bir nefes
hayatına anlam katacaktı.
Sığınabileceği bir ailesi olacaktı
sonunda. Hayatını adayabileceği
minik bir can, saplandığı
karanlıkta ışık olacaktı.
Kalbi yaşadığı sevinçle büyüdü,
baba olacaktı. Gözlerini kapayıp
minik ellerini hayal etmeye çalıştı:
bembeyaz bir beşikte...

"Sessiz ol, yeni uyudular!"
Kulağına fısıldayan ses,
Hünkar'ın pürüzsüz sesi
olmayacaktı. Hastaneden
beri gözlerine yapışan rüya
gerçekleşirken daha da
imkansızlaşıyordu. O kulübeden
çıktığı an kaybetmişti sevdasını,
şu an değil.

ZAMANIN TOZUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin