0.4

242 27 15
                                    

(Tam her şeyi bitirip diğer ficlerime odaklanıyorum diyorum bu sefer başka şeyler çıkıyor. Hastayım, o yüzden odaklanıp da yazamıyorum. Bazılarınızın sandığı gibi sizleri geçiştirmiyorum...)

İyi Okumalar

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

İyi Okumalar


Sadece bir kaç gün içerisinde; bira ve şaraplarımın yerini alan meyve suları, sigaralarımın yerini alan abur cubur ve sağlıklı sebze meyveler artık midemi kaldırırken yalnız başıma çıktım evden. Üzerime geçirdiğim kapşonlu ceket bütün bedenimi kapatırken ellerimi ceplerime soktum. Jeno ile konuşmamızın üzerinden bir gün geçmişti, her gün başımın etini yiyen ev arkadaşlarım ve bugün akşam evime gelecek olan abim beni daha da çok geriyordu. Ne yapacaktım, ne edecektim gram bir fikrim yoktu ve muhtemelen akşam evde çıkacak olan kavgaya kendimi mental olarak hazırlamaya çalışıyordum.

Normalde olsa içer içer öyle çıkardım abimin karşısına gerçekleri söylemek için, 'sarhoş bu, ne dediğini bilmiyor' der geçerdi en azından ancak bu normalde olsa yapacağım bir şeydi. Karnımda ki şey ise normallikten uzaklaştırıyordu beni.

"Ispanak pişirecekmiş, yok eben. Sen hayatında hiç ıspanak yedin mi bakalım." evden çıkmadan önce Haechan'ın bağıra çağıra söylediği tek şey dışarıdan bir şey yersem bana hakkını helal etmeyeceği ve akşama ıspanak pişireceğiydi. Ömrü hayatımda ağzıma ot sürmemiş birisiydim ki ailemizde sebze yemeklerini de pek seven yoktu. Biz genelde etçil takılıyorduk ancak Haechan'ın evi yakmaktan korktuğunu anlayabiliyordum. Yol üzerinde ki markete girip direk alkol reyonuna ilerliyordum ki bir anda durdum, bakışlarım karnıma doğru inerken sanki oradan bana birisi göz kırpıyor gibiydi. Gözlerimi kapatıp bekledim bir kaç saniye, vicdan azabında başka bir şey değildi bu.

"Ulan," arkamı dönüp sütlerin olduğu reyona ilerlerken iç çektim, "eğer o it oğlu it bana seni aldır derse içemediğim bütün biraları ve şarapları kafasında parçalayacağım." iki tane kakaolu sütü alıp kasaya ilerlerken sinirden gözüm seğriyordu. Bana göre, yaptığımız şey bir hataydı. Kim olsa ailesinin en büyük hatası olmak istemezdi tabii ki ancak şu an ben böyle hissediyordum. Ufak bir şey değildi, hayatımızın geriye kalanını tamamen etkiliyordu.

Hızlıca sütlerin ücretini ödeyip marketten çıkarak en yakında ki parka ilerledim. Haneul sürekli evde canım sıkılıyorsa eğer evin yakınlarında ki çocuk parklarına gitmemi söylüyordu, 'en azından alışırsın belki' diyordu ve bu gerçek anlamda sinirlerimi geriyordu. Nasıl bir anda alışacaktım ki?  damdan düşmüşe dönmüştük şu iki üç günde. 

Boş bir banka oturup elimde ki sütün birisine sinirle pipetini batırıp ağzıma götürdüm, ne yersem yiyeyim, ne içersem içeyim her şeyin tadı zehir gibiydi bana şu anda. "Puşt, tutsaydın kendini şu an hala gönlünce eğleniyorduk." ardı ardına içtiğim yudumlarla biten sütün paketini sinirle yanımda duran çöp kutusuna fırlatıp diğerini açtım. Üzerimden atamadığım bir sinirim vardı ve bu sinirimi Jeno'yu gördüğüm ilk anda üzerimden atacaktım. "Bir de düşünmeme izin ver diyor, neyi düşüneceksin? 'korunmaya gerek yok, ben seni hissetmek istiyorum' derken düşünseydin o zaman eşşoğlueşşek." önümden geçen iki çocuk bana tip tip bakarken sinirle onlara diktim gözlerimi, kabul ediyordum evden çıkmak hiç iyi bir fikir değildi.

young life° lee jenoWhere stories live. Discover now