Kıyamet (Kısa Öykü)

Start from the beginning
                                    

Sessizlik eve hâkimdi. Kadın bu sessizlikten çok rahatsızdı. Saatlerdir kendi ve adamın sesinden başka hiçbir ses duymamıştı ve sessizlik stresini arttırmaktan başka işe yaramıyordu. Yemekleri hazırlarken müzik açtı. Klasik bir şeyler çaldı, bu ona huzur veriyordu. Yemekte birbirlerinden bahsettiler. Kadın zaten gittikleri radyoda çalışıyordu. Başarılı bir radyo sunucusuydu. Adam onu hiç duymamıştı; hoş radyo dinlediği, genel olarak müzik dinlediği de pek söylenemezdi. Klasik rock albümlerinden oluşan bir arşivi vardı ve motorda giderken ara sıra onları dinlerdi. Adamsa grafikerdi. Reklam ajansları için tasarımlar yapardı. Belirli bir şirkette çalışmıyor, serbest olarak icra ediyordu mesleğini. Bir patronun boyunduruğu altına girmeyi hiç becerememişti. Doğru da bulmuyordu. Yalnızdı. Sadece o ve çizgileri, bir de motoru vardı. "Benim evime gitmediğimiz iyi oldu" diye ekledi laf arasında. Kadın neden diye sormadı, iyi bir analizciydi. İnsanların kişilik profilini çıkarmak sıra dışı hobilerinden biriydi. Dağınık ve kafasına göre yaşayan biriydi adam, bu barizdi. Buna karşın kadın düzen konusunda tam bir obsesifti. Simetri ve temizlik hastalığı vardı. Yemekle birlikte birkaç kadeh bir şeyler içtiler. Kadın aniden duygusallaştı. İçinde bulunduğu durumu yeni yeni fark ediyordu. Tüm sevdikleri yok olmuştu. Onları bir daha göremeyecekti. Ağlamaya başladı. Adam aslında o âna kadar sakin kalabilmesine şaşırmıştı bile. Bu beklediği bir şeydi. Kadın ağlarken, o başını öne eğip yemekle oynadı. Neden ben, neden biz diye bağırıyordu kadın. "Acaba başka ülkelerde birileri var mıdır?" diye merakla sordu kadın. Adam "hiç sanmıyorum" dedi. Tüm yabancı tv ve radyo kanalları araştırmışlardı. Hiçbirinde ne bir haber ne de yeni bir yayın vardı. Çoğu kanal siyah ekran veriyordu zaten. Kadın bu düşünceler içinde alkolün de etkisiyle masada uyudu kaldı. Adam onu yatağına yatırdı ve sigara içmek için terasa çıktı. Eskiden bakıp küfürler yağdırdığı, insanlarından nefret ettiği şehir şimdi karanlık ve sessizdi. Sanki ettiği lanetler tutmuş ve şehir sessizce ölmüştü. "Bunu kastetmemiştim sanırım" dedi kendine gülerek. Daha da uzaklara bakıp bir araba farı görmeyi umdu. Yaklaşan veya uzaklaşan, bir canlı belirtisi. Bir yandan da "gerçekten istiyor muyum acaba" diye düşündü. Bu duruma anlam veremiyor ama bir yandan da hoşuna gidiyordu. Yalnızlığı seviyordu ve o an yaşadığı mutlak yalnızlıktı. Kadın için üzülüyordu çünkü her zaman sevdikleri yanındaydı belli ki. Bu duruma alışması zor olacaktı. Tabii bir de... Diğer durumları düşünmemeye çalıştı ve sigarasını bitirip bozuk kanallarla dolu televizyonun karşısındaki koltuğa uzandı. Karıncalanmalara bakarak uyuyakaldı.

Günler, haftalar, aylar birbirini kovaladı. Adamın aksine kadın umudunu kaybetmedi ve başka bir canlı bulabilmek umuduyla şehir şehir, ülke ülke dolaştılar. Büyük bir jip seçmişlerdi kendilerine. Bagajına yolda ihtiyaçları olabilecek her şeyi koydular. Adam öte yandan bu durumu zevkli bir hale getirmeye çalışıyordu. Kaliteli kameralar ve bir sürü fotoğraf makinası almıştı yanına. Gittikleri her yerde yalnızlığın fotoğrafını çekip yol maceralarını kameraya kaydediyordu. Kadın "ne yapacaksın bunları" diye sorduğunda "Havva ile Adem'in DVD koleksiyonu olsun istemez miydin?" diye esprili bir şekilde cevap veriyordu. Onlar yeni Havva ve Adem'di, kadın bunun farkındaydı ama adam her bu benzetmeyi yaptığında konuyu değiştiriyordu kadın. Adam da zaten bir şeyler beklemiyordu ondan. Hiçbir şeyi ciddiye almamıştı o güne kadar. Hırs yapmamıştı. Her şeyle dalga geçmeye alıştırmıştı kendisini. Bu da öyle bir şeydi. O da korkuyordu bu konuşulmayan, konuşulmaya utanılan konudan.

Kalacak yer sorunları yoktu. Tüm dünya onlarındı artık. Her kapı açıktı onlara. Her meyve onlar içindi, her içecek onlarındı. Önce kadın kötü hissetti kendini. Marketlere gidip istediklerini alıyorlardı ve kadın bunu hırsızlık gibi görüyordu. Kasaya para bırakmayı bile düşünmüştü. Adam güldü. "Biliyorum ama bunlar bizim mi sence?" dedi kadın. "Bizim değilse kimin?" diye sordu adam. Kadın güldü ve "Biraz daha su alalım o zaman, yolumuz uzun" dedi. Tek sorun kalacakları yerlerdeki temizlik problemiydi. Kadın titizdi. Yanlarında temiz havlular ve çarşaflarla geziyorlardı. Bazen canları sıkılıyor ve bir eve girip bütün özel eşyaları karıştırıyorlardı. Hemen hemen girdikleri her evde bir fotoğraf kutusu oluyordu. En büyük eğlenceleri bu hiç tanımadıkları insanların fotoğraflarına bakmaktı. Bazı fotoğraflar daha çok yıpranmıştı. Belli ki sevilen bir fotoğraftı ve elden ele çok dolaşmıştı. Bu detayları fark edip aralarında tartışıyorlardı. Başka birilerini bulamasalar da başkalarının hayatlarına, yaşanmışlıklarına dokunmak hoşlarına gidiyordu. Bazen de sinema salonlarına gidiyorlar, bir jeneratör bulup film makinesini zar zor çalıştırıyorlar ve film izliyorlardı. Koca salonda sadece ikisi vardı ama bunun zevkli olmadığını söylemişti kadın bir defasında. Kalabalıkla izleyip filme aynı anda tepkiler vermek daha zevkliydi. Oyun salonlarına girip oyunlar oynuyor, alışveriş merkezlerinden istedikleri kıyafetleri alıyorlardı. Hatta bir giydiklerini bir daha giymiyor, çamaşır yıkama derdinden de kurtuluyorlardı. Adam sıkı bir rozet koleksiyoncusuydu. Gittiği her yerde bulduğu, değişik sosyal mesajlar içeren rozetleri alıp büyük çantasına asıyordu. Kadınsa kitap koleksiyoncusu haline gelmişti. Bu dünyada artık en bol şey zamandı ve bu boş zamanı değerlendirecek en iyi yol kitap okumaktı. Arabalarının büyük kısmı kitapla doluydu.

Mükemmel HikayelerWhere stories live. Discover now