bana yakın olmanın fiziksel bir şey olmadığını söylüyorsun, bence de öyle*

Почніть із самого початку
                                    

"Seni seviyorum."

Pencereyi kapattı, soğuk artık iliklerine işlemişti, hasta olmak istemiyordu. Masaya yaklaşarak kahve fincanını parmaklarının arasına alarak dudaklarına götürdü. "Ben de seni seviyorum, yıldız çocuk." dedi Kim Taehyung, sandalyeye oturdu ve gülümsemeye çabaladı. "Gözlerimde gerçekten yıldızlar var mı?" diye sordu, Kim Taehyung'un keyifli gülüşünü duydu. "Bir kez olsun kendine benim gözümden bakabilmeni isterdim. Sen bu dünyaya ait değilsin, galaksiden kaçıp gelmişsin ve birkaç yıldız da gözlerine saklanarak gelmiş işte. Sana dayanamıyor olmamın en büyük sebebi bu. Bana bir bakıyorsun ve o yıldızlar beni ele geçeriyor." Jeongguk onun anlattıklarını dinlerken rahatlamış hissediyordu, Kim Taehyung'un sesi tüm melodilerden daha güzeldi onun için. Ferahlatıcı bir yanı vardı. İnsanı içine çekiyordu. "Sanırım artık o yıldızlar söndü." diye mırıldandı Jeongguk elinde olmadan, aynaya baktığında gördüğü kişiyi tanımakta zorlanıyordu.

"Hayır, eminim yıldızların sönmemiştir. Belki gizlenmişlerdir, doğru kişiye bakmanı bekliyorlardı. Doğru an önemlidir. Aynaya baktığında görmek istediğini görürsün, sen onları görmek istemediğin sürece, sana kendilerini göstermezler."

Ona hak veriyordu ama yine de kalbinde bir şey vardı, ağır geliyordu bir şeyler. Kim Taehyung'un onu sevmemesinden, kabul etmemesinden korkuyordu. Bu kez daha ağır gelecekti omuzlarına. Bu kez sarılmış, beraber uyumuş, beraber gülmüş, öpüşmüşlerdi. Onun dokunuşları için yanacak olan sadece parmakuçları değildi artık, tüm bedeni o alevlerin içinde yok olup gidecekti. "Seni görmeye ihtiyacım var sanırım." dedi sadece Jeongguk, onu ne kadar çaresiz halde bıraktığını bilmeden yaptı bunu. "Seni seviyorum. Sen benim kalbimin en güzel köşedesin. Kollarım sana sarılamıyor ama kalbim, kalbine sarılıyor. Mesafelerden daha güçlü hislerimiz var, bunu unutma." Kim Taehyung'un sözleri iyi hissettiriyordu, ne kadar düşüncelerin içinde boşa bir savaş olsa da, sevdiği adam onu sevdiğini söylüyordu ve dünyasındaki kara bulutlar dağılıyordu bir anda.

Telefonu kapatma zamanı geldiğinde bunu yapmak istemese de Kim Taehyung sabah işe gitmek zorundaydı. Onun iyi olmasını istiyordu. "Seni seviyorum, hyung." dedi kapatmadan önce, yine bir anda dökülmüştü dudaklarından, ona her saniye dile getirmek istiyordu bu gerçeği. Bir çatıya çıkıp haykırmak için deliriyordu. "İyi uykular, ben de seni seviyorum yıldız çiçeği." Telefonu kapattı, kahvesinin son kalan yudumlarını içti. Gözleri karanlık ekrana dikilmiş durumdaydı. İyi hissediyordu, ayağa kalkarak fincanı mutfağa götürdü. Babası yatmıştı, annesi bir müzik yarışması izliyordu. Genç birçok insan yarışıyordu, hepsi kendisinden küçüktü, belki liseyi bile bitirmemişlerdi.

Odasına geri döndüğünde yazı yazmak istemiyordu, masayı toparladı. Yatağa uzandı ve telefonunu eline alarak sosyal medyada gezinmeye başladı. Uyku bir türlü onu ziyaret etmiyordu, başını tavana dikerek içinden sayıyor olsa bile işe yaramadı. Yarın önemli bir dersi olmasa da Yugyeom ile bir araya gelecekti. Yeni keşfettikleri bir kafeye kahve içmek hakkında konuşmuşlardı bu sabah. Bir ara uykuya daldı, hatırlamadığı rüyalarla dolu zor bir gece geçirdi. Uyanmış olsa da yorgundu, rüyalarını hatırlamaya çabaladıkça daha da karışıyordu. Tren raylarında koştuğu, bir odada kilitli kaldığı ya da ormanda kaybolduğu rüyalardı. Zihninin içine sızmış, orada yer edinmişlerdi. Annesi odanın kapısını tıklatarak kahvaltının hazır olduğunu söylerken kapının zil sesini duydu. Banyoda gereksinimlerini hallettikten sonra odadan çıktı. Salona girdiğinde annesi elinde koyu renk, şekilsiz bir kese kâğıdı tutuyordu. "Sana gelmiş." dedi Jeongguk'a uzatarak, alt tabanı saksı ya da vazo izlenimi veriyordu. Kese kâğıdını açtı, beyaz renkli küçük onlarca yaprağın iç içe geçtiği bir çiçek ekiliydi saksıda.

aşk ve diğer hazin şeyler' taekookWhere stories live. Discover now