2. Kısım/ 111. Bölüm: Küçük Kardeşler

22 2 0
                                    

Yelin uğultusu kulakları sağır ediyor, yüzleri ise keskin bir bıçak gibi kesip geçiyordu. Tepenin çevresini akbabalar gibi sarmış yel uğultusunun yanı sıra yoğun sis de bir sur gibi dikilmişti önlerine. Birkaç metre ötesini göremiyor, sisin ardındakileri belli belirsiz renklerle algılayabiliyordular. Bunlar da yetmezmiş gibi dondurucu soğuğun üzerine lapa lapa yağan kar taneleri gökyüzünde daha fazla beklemeyi göze alamayıp hırçın duygularla bir o yana, bir bu  yana savruluyordu. Girişi karla kapanmış küçük keçe çadır da tüm bu olayların göbeğinde kalmıştı. İçinde ise ise üç küçük çocuk keçe bir örtünün üzerinde uzun, kalın bir yün yorgana sarılmış; ısınmaya çalışıyordu. En küçüklerine keçeden bir post giydirip aralarına almış; diğer ikisini de onun yanına yatırmışlardı. Çocukların yattığı yer yatağının tam karşısında henüz çocuk yaşlardaki ablaları bir başına oturuyor, sessizce büyük ablalarının gelmesini bekliyordu. Çadırın dışındaki alelacele yapılmış çardakta oturan iki çocuğun da gözü yolda kalmıştı. Ablaları hava kararmadan döneceğini söylemişti. Ancak karanlık çevrelerini iyice sarıp bir ıssızlık çömesine rağmen ablaları hala gelmemişti. Bazılarının umutları kırılmaya başlamıştı. Eğer ablaları gelmezse gece bu soğukta, bu ıssızlıkta nasıl konaklayacaklardı?  Çardağın altında oturan küçük çocuk usuna takılan tüm bu sorulardan kurtulmak için başını kaldırıp sordu.

???: Abla... Yakutistan ablam bizi unutmamıştır değil mi?

??? (1): Tabi ki unutmamıştır Altay. Biz onun kardeşi değil miyiz? Üstelik bize geri geleceğini söyledi.

Altay başını öne eğip umutsuz kısık bir sesle "Evet, ama hala gelmedi." diye mırıldandı. Ablası bunu duymuş olacak ki yatıştırıcı bir gülümseme takınarak kardeşinin omuzlarına dek uzayan saçlarını okşadı.

??? (1): Kaygılanma, Altay. Ablam bizi unutmaz, elinde sonunda bizi almaya gelecektir.

Küçük çocuk dizlerini göğüs hizasına kadar çekip yüzünü dizlerinin arasına sakladı. Geceyi burada geçirmekten korktuğunun anlaşılmasını istemiyordu.

Altay: Ben sadece... "Hepimize yetecek kadar yorganımız yok, üşütmez miyiz?" diye düşünmüştüm. Kaygılanmamın tek nedeni bu.

??? (1): Öyle mi(!) ?

Ablası buna inanmasa da kardeşinin onurunu kırmak istemediği için konuyu daha fazla uzatmadı. Yavaşça ayağa kalkıp üzerlerindeki keçe örtüyü sadece kardeşinin üzerine çekti. Ardından hiç konuşmadan dayanıksız çardaklarından dışarı çıkıp eşya yığını gibi duran çadırlarına yöneldi. Başını çadırdan içeri sokup çevreyi kolaçan etti. 3 küçük kardeşi yün yorgana sarılmış uyuyordu.   Gülümsedi ve oraya gidip üstlerini düzeltti. Ancak o an aklına diğer kardeşi geldi. O neredeydi? Niçin diğerleri gibi yatıp uyumamıştı? Kaygı içinde çevresine bakınırken kardeşine sesleniyordu.

??? (1): Hakasya!.. Hakasya neredesin?..

🌨🌬🌨🌬🌨🌬🌨🌬🌨🌬🌨🌬🌨🌬

Sibirya: Az kaldı, Başkurtistan. Biraz daha dayan!

Başkurtistan: Abla burada yorulan ben değilim, sensin. İstersen dur, biraz mola verelim.

Zar zor adım atan Sibirya güçlükle soluk alıyordu. Biraz daha böyle devam ederse olduğu yerde bayılıp kalacaktı.

Sibirya: Hayır, olmaz. Küçük kardeşlerimiz beni bekliyor olmalı. Şu ana dek nasıl üşüdüler Allah (c.c..) bilir!

Başkurtistan: Seni anlıyorum abla, ama kendine bu kadar yüklenmesen olmaz mı? Yaşam her zaman senin istediğin gibi gitmeyebilir, bunu biliyorsun değil mi?

Countryhumans 2020 >~< {2021} (2)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt