•Kırık Saat•

16 2 5
                                    



Japonya'da rüzgarlı bir sabahtı ve Yokohama İstasyonu oldukça kalabalıktı. Çok zaman geçmeden bir tren daha istasyona yanaştı ve Brooklyn dağınık saçlarını topuz yapmaya çalışırken, inmesi gerektiğini farketmedi. Saçına 6 toka takarak topuzunu sabitlemeyi başardığında sonraki durağa gelmişti ve suratından belli olan zafer sevinci kayboldu. Tren, İshikawa durağına geldiğinde içeri elinden koluna kadar uzanan sarı yılan dövmeli bir kadın içeri girdi. Büyük yılan dövmesi, Brooklyn'in dikkatini çekmişti. Kadın siyah uzun bir palto giyiyordu fakat kolları sıvanmıştı ve rüzgarlı bir hava olmasına rağmen güneş gözlüğü takıyordu. Bir anlığına Brooklyn ile göz göze geldiler. Kadın dövmesini, paltosunun kollarını aşağı çekerek kapattı ve kafasını çevirip trenin arkasına ilerledi. Brooklyn bir durak daha kaçırmış oldu.

Brooklyn bir şekilde 2 durak geriye gittiğinde, pansiyona gelmesi gereken saati kaçırmıştı ve koşarken navigasyonunu açtı:
"Sağa dönün." sesi sokakta yankılandı ve Brooklyn telefonunun son seste olduğunu farketti ve tedirgin bir şekilde etrafına bakındı. Sağa döndüğünde çıkmaz sokakta olduğunu farketti.
"Ugh- bugün tamamen şanssızlıklarla mı geçecek?" diye söylenirken, kolları kesilmiş bir gömlek giyen ve karnına kadar uzanan zincirler takan bir adam Brooklyn'in yanından ilerledi.
"Affedersiniz! Navigasyonum burada bir pansiyon olduğunu söylüyor ama kayboldum sanırım yardım edebilir misiniz?" diye seslendi Brooklyn. Adam bir saniyeliğine durdu ve 'beni takip et' dercesine elini salladı, Brooklyn adamın arkasından yürüdü. Adam bir anda durunca, Brooklyn adamın sırtına çarpıp sendeledi. Adam, arkasına bile bakmadan içeri girdi. Brooklyn, bu tepkiye oldukça şaşırarak adamın peşinden içeri girdi. Adam, o an Brooklyn'e baktı bir süreliğine Brooklyn'in sarı saçları, anten misali havadaydı ve topuzu bozulmuştu. Brooklyn de adamı inceliyordu, adamın omzunda büyük bir kaplan dövmesi vardı ve kaplan kükrüyordu. "Herhalde, Japon'lar dövmeleri çok seviyorlar." diye geçirdi içinden. Adam, bir şey demeden dışarı ilerledi. Brooklyn, etrafı süzmeye başladı. Pansiyon, karanlık bir şekilde dekore edilmişti. Resepsiyon olduğu tahmin edilen masanın etrafı kasımpatılardan görünmüyordu ve bir kafatası heykelinin ortasına tükenmez kalem konulmuştu. Az miktarda şakayık çiçekleri Brooklyn'in arkasında duran aynanın çerçevesine oyulmuştu. Duvarlarda kırmızı ve siyah renkleri ön plandaydı.

O anda, yaşlı bir kadın içeri girerek deri kırmızı koltuğu işaret etti. Brooklyn oturdu ve yaşlı kadın ona suyun içinde akçaağaç yapraklarının yüzdüğü bir kase uzattı. Brooklyn şaşırdı ve içmek için ağzına götürdü an, yaşlı kadın bir hışımla tası elinden çekerek yüzüne döktü.
"N-ne yapıyorsunuz?" dedi Brooklyn suratındaki yaprakları tasa geri koyarken. Yaşlı kadın, önüne İngilizce bir forum koydu ve kafatası heykelini ona uzattı. Brooklyn okuduktan sonra doğru pansiyonda olduğunu anladı ve kafatası heykelinin ortasındaki kalemi alarak formu imzaladı. Brooklyn, kafatasını elinde çevirip bakarken yaşlı kadın yanına oturdu. "Zugaikotsu, baka!" ("Kafatası, aptal!") diye mırıldandı. Çok zaman geçmeden, Brooklyn'i odasına götürdü.

Brooklyn, kapı kapandıktan sonra "SONUNDA." diye bağırdı ve çantasını koltuğa fırlatıp yatağa uzandı. 10 dakika sonra kendini kalkmaya ikna etti ve lavaboda yüzünü yıkadı. Üzerine rahat bir şeyler giydi ve camın başındaki dalga resimleriyle dekore edilmiş koltuğa oturup dışarı izlemeye başladı. Odada klima olmadığını farkedince, pencereyi açtı ve lavaboya gidip nemlendirici kremini yüzüne sürdü.

Bir süre dinlenmek için uzandı fakat bu akşamın onun için normal bir akşam olmayacağı kesindi. Saat 11 sularında, bir grup paltolu adam pansiyonun etrafında pusu kurmaya hazırlanıyordu. Brooklyn uyanıp pencere kapatmaya çalıştığında onları farketti ama onlar, Brooklyn'i umursuyor gibi durmuyorlardı. Bir süre sonra 25 kişi, pansiyonun önünde toplandıklarında kapı kilit sesleri yankılandı.

Bazen korku insanların sadece kalbini değil aklını da sarar. Brooklyn için bu durumu tarif edebilecek tek cümle buydu denseydi pek yanlış olmazdı. Brooklyn'in elleri titriyordu ve anksiyete etkilerini bastırmaya çalışıyordu. Anksiyetenin başında olduğu için kontrol etmesi pek zaman almadı, Brooklyn rahat bir nefes alıp penceremin koluna uzandı. İşte o beklenmedik anda, ard arda silah sesleri duyuldu ve Brooklyn istemsizce bağırdı. Silah sesleri bitmek bilmezken, Brooklyn'in kulakları patlamış bomba misali çınlıyordu. Brooklyn, odasından ani bir hızla aşağı inerken merdivenlerden düşecek gibi oldu ve sonunda inmeyi başardığında, resepsiyonda kimse yoktu. Derin nefes almaya devam etse de pek etkisi olduğu söylenemezdi. Silah sesleri bittiğinde Brooklyn, kapının üzerindeki anahtarla kapıyı açtı elleri hala titriyordu ve dengede durmak için duvara tutunuyordu. Dışarı çıktığında rüzgar onu savuracakmış gibi hissetti bir an, göz yaşları kurusada gözündeki kızarıklık geçmemişti henüz. Dövmeli gruba baktı bir an fakat onlar aralarında konuşmaya dalmışlardı. Brooklyn bunu fırsat bilip koşmaya başladı, nereye gittiğini bilmiyordu sadece çatışmadan kaçmak istiyordu. Düşmemek için o minik ipe tutunuyordu yani yaşama umuduna. Fakat, silah sesleri yeniden başladığında olduğu yerde yere çöktü ve elleriyle kafasını kapattı. Çok yakınından gelen ayak seslerini duyabiliyordu fakat kulaklarındaki çınlamadan dolayı gözünü açamıyordu. O an, deprem pozisyonuna geçmişti çünkü bildiği tek kurtulma yolu buydu. Dizinde yoğun bir acı hissettiğinde, dizine dokundu. Göz yaşları istemsizce akıyordu. Bağırmaya başladı acısını bu durdurabilirmiş gibi geldi ona. Silah sesleri tamamen kesilmişti ve dövmeli grup ona bakıyordu. Kimsenin ona yardım etmeye niyeti yoktu.

Silah seslerinin yerini çok geçmeden, siren sesleri aldı. Polis arabaları sıra sıra olay yerine geliyordu. Bunu farkeden dövmeli grup koşmaya başladılar ve Brooklyn bilincini kaybettiğinde aralarında şu konuşma geçti.
- "Sivil vurulmayacak demişti Kumicho, bize. Hayatınızın ötesinde olmadı gereken bu emirin dışına çıkmaya nasıl cüret edersiniz?" dedi bir erkek sesi.
- "Affınıza sığınıyorum, hırsım aklımı işgal etti." diye cevap verdi titrek bir erkek sesi.
- "Yubi-tsume ritüeli sana iyi bir ceza ve hayat der olacaktır diye umuyorum."
O an, herkes sessizleşti ve Brooklyn'i vuran kişiye üzüntüyle baktılar. Çaresizlik, oradaki herkesi esir almıştı.
- "Şu kızı, sayende bizimle götürmek zorundayız." dedi bir ses, bilincini kaybetmiş Brooklyn'e bakarak. Brooklyn, kaldırımda yatıyordu ve dizi de oldukça kan kaybetmişti. Yüzünde korkmuş bir ifade vardı ama göz yaşları kurumuştu. Brooklyn'in saati kırılmıştı ve etrafa cam parçaları yayılmıştı fakat kırılan tek şey saat değildi. Kalpler kırılmıştı ve aklın çemberi de kırılmıştı.

Brooklyn'in yanına yaklaştı, onu vuran adam. Brooklyn'in çenesini sıkarak haykırdı: "SENİN YÜZÜNDEN CEZA ALDIM SENİN YÜZÜNDEN." Arkadaşları koşarak onu sakinleştirdiler ve Brooklyn'i siyah bir arabaya bindirdiler ve kapı kapanmadan "SİZ KALANLAR, TÜM İZLERİ SİLİN." diye bağırdı bir kadın sesi. Araba son gaz olay yerinden ayrıldığında, polisler daha yeni varmıştı.

"Tüm birimlerin olay yerine gelmesi gerektiği duyurulur" ve telsiz kapandı. Fakat, siyah araba çoktan kaybolmuştu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 30, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Kumicho no Okage DeWhere stories live. Discover now