"Bir Güneşli Sabah"

En başından başla
                                    

Çok eski de sayılmazlardı. Daha bir ay var yok alınalı. Top oynaya oynaya deldim parçaladım nasıl derim. Abiminkiler ilk günkü gibi, ayağına top değmiyor ki. Yeni kalması normal değil mi? Yok diyemem. Dememeliyim. Okul zaten ara tatile girdi bu gün. Okul yoksa o alaycı zalim gözler de yok. En iyisi ne yapmak biliyor musun, en iyisi idare etmek. Kimselere çaktırmamam sizi göstermemem lazım. Sizi saklamam lazım.

Su damlacıkları sobaya düşüp de yanıp buhar oladursun. Bahçeden alıp ayakkabıları doğru odunluğa. Bir çuval buldum orda üzerine örttüm. Zaten ışığı yok karanlık kimseler göremez orda. Biraz soğuk olur sabah giyerken ona da katlanacağız artık.

Akşam, çamaşırlar kurumuştu. Herşeyi unutmuştum. Damlacıkların acıklı müziğini, alay eden çocukların verdiği sinir ve üzüntüyü...

Tüm huzuruyla kondu evimize. Mis gibi uyku akmaya başladı gözlerden. Sefere çıkar gibi, yüklükten iner yorganlar, çarşaflar... Çekyat açıldımı zıplarım hemen yatağa.

- El, yüz yıkandı mı?

- Hayır!!!

- Doğru lavaboya...

Boyum zor yetişe yetişe yıkarım yüzümü. Sonrası; sıcacık yorganın altında hayaller... İlk bahar çiçekleri. Belki gelecekte olacak bir icat tasarlarım. Tüm insanların hayatını kolaylaştıracak. Hayal aleminde istersem büyük bir geminin kaptanı istersem gol kralı olabilirim.

Sabah olup kahvaltı edilince aklım başıma geldi. Ben sokağa nasıl çıkacağım? Bir ızgara teli ateşten çekilip ciğerime konuverdi. İçim cızz etti belki tüm odada duyuldu. Kar yağmış, deyince ablam .

Eyvahlar olsun, benim bu kar yağdığına sevinemediğim ilk günüm olsun. Ayakkabılar odunlukta üstelik delik. Giysem culdur culdur, mosmor parmaklar neylerim?

Arkadaşlarım sokaktalar, cama kar topu atıyorlar, el işareti yapıyorlar hadi diye ama bende çıt yok. Abim ve ablam beş dakikada hazır ve nazır. Kaşkol, şapka ve eldiven.

- Neden giyinmiyorsun sen?

Canım nasıl hepsinden önce koşup sokağa çıkmak karlara atlayıp yuvarlanmak istiyorum ama çıkamıyorum işte. Ayakkabıları onlar görürse, Mahallenin muhtarı bile görür. Hiç ummadığım akrabalarım toplanıp gelir. Koskoca mahalle sıraya girer. ''Hani bakayım, neresi yırtık ayakkabılarının? Aaaa bayağı yırtıkmış, alsınlar oğlum sana bir ayakkabı bu karda kışta donarsın donarsın''. Alsınlar alsınlar da öyle kolay değil!

Koskoca insanlar, film mi çekiyoruz, yırtık işte yırtık! Öyle sert vurulur mu topa sen ne sandın ayağındakini?

Geliyorsan gel biz gidiyoruz dediler. Oturup cam kenarında çocukluğumun hep böyle geçeceğine üzülüp büktüm boynumu. Bir kardan adam yaptılar camın karşısına kocaman. Kendi boylarından bile büyük. Şapkamı verdim, havuç verdim pencereden içim kan ağlayarak.

Bir çözüm olsa keşke derken, dış kapının sesini duydum gibi oldu. Nefes bile almadım o an. Baktım babam bisikletini bahçeye sokuyor, selesinde bir kutu; dikdörtgen ve burnumda yeni deri kokusu. Babam içeri girip kutuyu bana uzatıyor. Aklıma birden yırtık ayakkabılarım geliyor, gördü mü dersin onları? Bir cevabı olsun olmasın kutu açılıyor. Bunlar bot yaşasın.

- Abinin, ablanın vardı oğlum, sana da lazımdı güle güle kullan. Bacağına sarıldım canım dedim. Uçuyorum, bir kardan adam da ben yapıyorum onlarınkinin yanına, bir de yüz çiziyorum; benimki gülüyor.

Sen dara düşmüş bir çocuktun, şimdi kalbin genişliyor. Sokağı yuttu, biraz daha genişlerse sokağı ve mahalleyi içine alacak. İçimde bir koca kelime 'seviyorum' babamı, karı, kışı, oyun oynamayı, her sıkıntıdan sonra gelen ferahlığı. İyi olan, iyi başlayan ve iyi biten herşeyi o dakika.
Gözüm gibi bakıyorum onlara, ötekileri unuttum kaldılar orada. Öylece mahzun halde. Araba gibi parlatıyorum dışardan gelince, kutusundan yuva yaptım, ben eve girince o da yuvasına giriyor. Çekinmesem eve de sokacağım ya ...

Kar geçiyor, günler geçiyor tatil dediğimiz şey hep; okul günlerinin iki katı hızla geçiyor. Okula gidiyorum, botları çekiyorum ayaklarıma, çocuklar gülemezler; göğsümü gere gere hatta görsünler diye ayaklarımla ses çıkarıyorum. Son derse geldik ama yanımda oturan Arif yok. Sessiz kendimce bir arkadaş bulmuştum. Benim güldüğüme o hiç tereddütsüz gülüyor, yüzün asılınca o da üzülüyor. Tenefüslerde resim çiziyoruz, o çöp adamlardan hikaye fotoroman üretiyor. Tam bir polisiye hayranı. Ben ağaçların dallarını, kuşların kanatlarını resmediyorum. Her gün iki cep leblebi doldurup geliyor okula. Bir cebi benim. Tek tek atıyoruz ağzımıza, sebepsiz gülüyoruz. Öğretmen tebeşiri düşürüyor katılıyoruz. Öndeki kızın kaleminin ucu kırılıp duruyor katılıyoruz. Diğer herkes flu bir mevsimde anlamsızca bakıyorlar, iki kişilik bir başka çocuksu dünyada gibiyiz.

Ama gelmedi bu gün. Botlarımı en çok ona göstermek istemiştim ya, övünmek için değil, seven sevdiğinin iyiliğiyle iyileşir ya ondan. Evleri yol üstünde çıkışta bir uğrarım. Zil çalana kadar çaktırmadan giydim montumu, zil dıt der demez fırladım. Öğretmenin iyi günler çocuklar çıkabilirsiniz cümlesi bir bulut gibi arkamda bırakarak. Çok geçmeden sokağın başından Arif'i gördüm. Ayaklarında kocaman kırmızı terlikler, çorap desen o da yok. Elleri çenesinde gemileri düşünüyor sanki. Nasıl battınız nasıl?

- Arif! Deyince kaldırıyor başını. Gözler ilkbahara küs, kıpkırmızı kar yağacak bir hava gibi puslu.

- Ne oldu niye gelmedin okula?

- Heç...

- Hasta falan değilsin ya?

Eliyle yanındaki minderi gösteriyor. Otur diyor. Ağabey diyor. (üç gün büyüğüm ya ondan) gelmedim değil okula gelemedim.

-Hoppala o ne demek şimdi? Hikaye yaza yaza bir gizemli oldun Vallahi.

-Yarın da gelemem. "https://secmehikayeler.com/konular/aglatan-hikayeler"

Çok derin sularda yüzerken bile ayaklarını yere bastığını düşünerek yaşamak: çocuk olmak. Zenginlikle fakirliği, varlıkla yokluğu tartamayacak bir terazidir.

- Babam para göndermemiş bu ay. Ayakkabı alacaktık, Göndersin öyle alalım dedi annem. Gidemedim okula. Yırtmıştık top oynarken biliyorsun. Gözleri botlarıma takıldı ama hemen çekiverdi o narin bakışlarını.

Kafam gidiyor. O tatil günü konuyor avcuma, Arif üzülmesin.

Yo hayır diyor, olur mu öyle şey. Anneme ne derim? Dersin bişeyler. Kardeş değil miyiz, arkadaş değil miyiz aslanım. Yarın sen git okula ertesi gün ben. Buluruz birşeyler. Hem baban gönderdi mi her şey yoluna girer değil mi?

Yalın ayak çamurlu yoldan dönüyorum eve, ama ayaklarım mutlu. Ertesi gün odunluktaki ayakkabılarımla bahçede oynuyorum. Başka bir dünya düşlüyorum. Resimlerini çizdiğim. kendi kendime masallarını anlattığım, iyi ve şevkat dolu bir dünya... Burda bir kaç kış, bir kaç üzüntülü olay, hepsi sonbahar; asıl ilkbahara özeniyorum. Gönlüme giydirdiğim kıyafet; merhamet. Seviyorum insan olmayı..

Akşam Arifler annesiyle gelmiş bize ellerinde poşette botlar. Babam gülümsüyor. Annesi olmaz öyle şey demiş o ayakkabılar arkadaşının sağolsun çok iyi çocukmuş ama annesi babası kızar deyip tutmuşlar bizim evin yolunu. Babam ayakkabıları Arif e hediye etti. Zorla ikna etti annesini. "Olsun abla Mehmet abi gönderir paranızı sen de alırsın. Kardeş sayılır onlar. Komşuyuz şunun şurasında birbirimize nasıl destek olacağız başka" dedi. "Olunca siz de bizimkine alırısınız bişeyler."

Babam onlar gittikten sonra sarılıp öptü. Doyamadı bir daha öptü. Göğsüme alacağım sandım bütün şehri gökyüzünü yıldızları...

Ertesi sabah ikimiz de yeni ayakkabılarla okuldayız. Çiçek açmışız sanki. O ilk tenefüste botları olan çöpten bir kahraman çizdi, bense kalemi elime aldım. Bu sefer resim değil bir şey yazmak istedim. https://secmehikayeler.com/konular/aglatan-hikayeler

Bir güneşli sabah var hiç bitmez ve gürül gürül akan o güzel ırmağı hayal ediyorum... Yazdım.

Yazar - Tuğrul Şenol

Mükemmel HikayelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin