"Bu yüzden mi DuBauer'in verdiği işleri onun devraldığını söyleyip, aslında hiçbir şey söylememiş olmasına rağmen kendin yapıyorsun?"

"Ke— ne?" Onu gafil avlamışken bir süre birbirimize baktık. Lacivert gözlerinin önce sol sonra sağ gözümde gidip gelmesini izledim. Ya ben ne gördüğümü bilmiyordum ya da bir telaşı yakalar olmuştum. Neden bahsettiğimi anlayınca başını çevirdi. "Evet."

Hep benden bir adım öndeydi. Telaşını yakaladığımı anlayacak kadar iyi izlemişti yüzümü. Bu yüzden kabul etmişti bir anda ve dürüstlüğüyle beni şaşırtmıştı.

"Bu sana nasıl bir çıkar sağlıyor?"

"Sağlamıyor. İşimi kusursuz yapmayı önleyen tek engel sensin. Seni ortadan kaldıramıyorsam hatalarını kaldırmak zorundayım. DuBauer'in seni çok daha önceden kapıya koyacağını bilseydim, hiçbirinde kurtarıcı görevini üstlenmezdim."

"Kurtarıcıymış," kendi kendime güldüm. "Kendinden pek bir yukarıdan bahsediyorsun. Narsist, gösterişçi, kibirli herifin teki olduğun için mi beni kurtardığını düşünüyorsun?"

Onun öfkesine nadiren aynı dereceden karşılık verir, çoğu zaman alaya alarak onu daha da çileden çıkarıp ofisi çoğu zaman terk etmesine neden olurdum. Bu yüzden ne zaman aynı kinle karşılık versem afallıyordu. Sanki ne derece soğukluğu olduğunu yalnızca ben ona ayna olursam görüp, fark edebiliyordu.

Ancak çabuk toparlandı. Dünkü zoraki yakınlığı ona düşündüğümden bile daha çok tiksinti getirmişti belli ki ona. Hoş, benim de onun sevgisini kazanmaya niyetim yoktu ama durmadan yüzüne vurmayı kendime görev edinmemiştim.

"Bu işi bırakacaksın," dedi gözlerini ayırmadan. "Öyle ya da böyle. Sözümden dönmedim, Barnes. Sırf sana bazen eziyet etmeyi unutuyorum diye aksinin olacağını düşünme."

"BBE'ye gireceğimden korkuyorsun."

"BBE'ye giremeyeceğini biliyorum. DuBauer benimle uzun süredir çalışıyor. Beni kaybetmeyi göze alamaz."

"Kesinlikle. Bu yüzden hep onun asistanı olarak kalacaksın."

Pietro bir şey diyemedi. Rengi gidip gelir gibi oldu. Çenesini sıkınca yanaklarındaki boşluk daha da belirginleşip gölge kayboldu. Beni şuracıkta öldürmek istediğini öyle iyi biliyordum ki. Masanın üstünden atlayıp boğazımı sıkmak istediğini biliyordum.

"Owens'in evine geri dönmem gerekiyor."

"Aklını kaçırdın herhalde?"

"Yalan söylediğini söyleyen sendin. Evdekilerin Muggle olduğunu söylüyor. Ama ters bir şeyler var. Sence bir ailenin iki farklı aile albümünün olması normal mi? Hem de aynı zamanda çekilmiş olmalarına rağmen farklı çocuklarla?"

Pietro uzun uzun karşısına bakmaya devam etti. Kaşları çatılmış, soruma bir cevap bulabilecekmiş gibi bakıyordu. Lastik tokasından bir tutam kumral saç çıkıp kirpiklerini örtünce bile fark etmedi. Onun yerine benim alnım kaşındı sanki.

"Tek başına mı gideceksin?"

"Evet."

"O halde bugün seni son kez göreceğim."

"Ne yazık," diye mırıldandı alayla.

Pietro'nun düşündüğünün aksine hayatta kalma şansım onsuzken daha çok artıyor gibi gözüküyordu. Diğer yandan... Beni ölüme terk etmekten çekinmeyeceğini düşünüyor olsam bile bir yanım eğer ki, yanımda olursa, kendimi daha güvende hissedeceğimi söylüyordu.

Benim için oldukça şaşırtıcı ve beklenmedik bir içgüdüydü.

Kurbağalarla geçirdiğim talihsiz güne karşı, aslında beni orada gerçek bir tehlikeyle karşı karşıya bırakmadığını düşündükçe aptallığın çok daha ötesindeki benliğim tamamen yalnız olmamayı diliyordu bu yolculukta. Elbette yol arkadaşım biraz daha neşeli, konuşkan ve dost canlısı olsaydı çok daha yardımcı olabilirdi ama şu anda elimdeki en iyi şans Petrov idi.

Literati // Ravenclaw Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin