33. Bölüm: KANIMIN KANI

Start from the beginning
                                    

"Bunun doğru olmadığını biliyorsun Meimora," dedi Rhyvar yeniden başına uzun bir öpücük bırakırken, "Deli olduğun kesin, acayip işlere kalkıştığın da ama senin merhametli bir kalbin var. Diyardaki herkesten büyük bir yüreğin var."

Bazıları sevmemeliydi, bazılarının sevgisi geri kalan herkesin lanetliydi. Annarithel da o kişilerden biri olduğunu düşünüyordu, sırtını tıpkı şu anda yasladığı gibi hayatı boyunca da güçlü bedenine yaslayacağı adama kadar.

Şafaktan beri Morlaniar Demir Köprüsü'nü aşmak için göç kuyruğunda atlarının üzerinde gıdım gıdım ilerliyorlardı. Demir Köprü'nün metal korkulukları güneşin sıcağında kavrulurken, insan askerleri hiçbir şey yapmadan-yapamadan- kulelerde ve köprünün kenarlarında göç eden halkı izliyordu. Elleri bellerindeki kılıçlarda, gözleriyse cayır cayır yanan közler gibiydi. Zanosritlerin burada olduğuna dair herhangi bir belirti yoktu ama gölgelerde gizlendiklerini biliyordu Annarithel. Molzeun'un ise arkasındaki hisarın içindeki saraydan o zifir gözleriyle şaheserini izlediğini hissedebiliyordu. Geleceği düşünmek, İnsan Krallar'ın böyle bir şeye nasıl izin verdiğini tartmak, Molzeun'un elinde Elysthram'dan başka hangi kozlar olduğu hakkında fikir yürütmek zihninin katmanlarını zorlarken ağzına bir kuruluk yayılıyordu. Hafif esen kurak rüzgâr bile tenini ürpertiyordu.

Ağlayan çocuklara, başı dik köprüyü aşan kadınlara ve ailesini kollarının arasına almış adamlara baktı Annarithel. Ve kendisine, son nefesine kadar taşıyacağı bir yemin etti.

"Bunu düzelteceğim," dedi sessiz bir inançla, "Savaş kopsun, kanlar aksın, diyar yıkılsın ama ben yine de bunu düzelteceğim Rhyvar."

Rhyvar kulağına doğru eğildiğinde, kukuletası yan tarafında uç verdi. Sıcak nefesi yanaklarındaydı kızın. "Düzelteceğiz eşim, birlikte düzelteceğiz."

🩸

Thallieos'un dört kentinin de kesişim noktası olan Demir Köprülerin birleştiği meydana vardıklarında askerler kafilelerce insanı sadece izlemekle yetinmişti. Her zaman can sıkıcı önlemlerle korunan geçişler tam serbestliğe sahipti.

At sırtında kalabalık yüzünden iki günü aşan bir yolculuk geçirmişlerdi. Leoraan ve Daminarco dışında herkes vücutlarındaki zehri daha yeni yeni atabiliyor ancak yorgunluktan konuşamıyorlardı bile. Diğerlerini bilmiyordu ama patlamak üzere olan mesanesi Annarithel'ın son endişesiydi. Meydanın ortasındaki Jack'in Tavernası'nda ihtiyaçlarını gidermek için mola vermişlerdi. Bu mekâna pek çok kez gelmişti Annarithel. Ama hiçbir seferinde bu kadar rahat hareket edememiş; hançerlerinin konuşmadığı tek bir sefer bile olmamıştı. O kadar kalabalıktı ki, gözlerin onun kim olduğunu seçmesi mümkün değildi.

Rhyvar vagondaki tilkiye ekmek ve su verirken Annarithel da tavernanın arka tarafına attı kendisini. Etrafında duran insanları umursamadan, karnını köprünün metal korkuluklarına yaslayıp ay ışığının laciverte dönüştürdüğü denize kustu. Yakamozun ve güzel manzaranın bir güzel içine ettiği için, bir parça olsa bile huzur bulmak isteyen insanlar hemencecik kaçıştı etrafından. Aylarca ona musallat olan fısıltı ve acı krizleri yerini bu istifralara bırakmıştı. Midesi bulanmıyordu, ağzı ekşimiyordu; karnına bir yumruk yemiş gibi ağrı saplanıyor ve kusacağını anlıyordu. Ve bunu yaparken, midesini değil ruhunu çıkarıyordu sanki ağzından.

Boğazından yükselen metalik tat diline vardığında, ağzını sildi ve pembe renkteki kan elinin tersini kapladı. Dişlerini sıktı, kolunu korkuluğa alnını da elinin üstüne dayayarak bir süre iki büklüm bir halde nefeslenmek için bekledi. Kendini toparlayıp, tavernanın dış duvarını aştığında bir süre atların bağlandığı kazıkların gölgesinde vagonun önünde kimselere çaktırmadan Callidus'a yemek veren Rhyvar'a baktı. İlişkilerden pek bir bok anlamazdı ama güvenin her şeyin temelinde olduğunu bilirdi. Diğerleri de işlerini halledip toplanmaya başladığında, duvarın ardından ayrıldı.

Zalim Ruhların Dansı (Kanın Şarkısı Serisi 2)Where stories live. Discover now