1 - Yuva'nın Sıcak Kalpleri

Start from the beginning
                                    

Bütün odalar duvardan duvara halıyla kaplıydı. Böylece çocuklar kendilerini evlerinde gibi hissediyorlardı.

Sessiz olmaya çalışarak Güneş'in peşinden gittim. Bu odada dört kişi kalıyorlardı.

Pencerenin önünde uzun bir çalışma masası bulunuyordu. Karşılıklı iki duvarda yataklar vardı. Kapının yanında da dolapları bulunuyordu.

Güneş kendi yatağına girdiğinde battaniyeyi üzerine örttüm. Yan dönüp elini yanağı ve yastığının arasına sokarak bana döndü. Yatağın boşluğuna oturup sessizce konuştum.

"Akşam yemeğinde az yemiştin, mutfakta bir şeyler hazırlayıp getireyim mi?"

"Hayır," dedi o da sessizce. "Aç değilim."

"Yarınki kahvaltıda gözlerim üzerinde, haberin olsun."

"Tamam." diye yanıtladı gülümseyerek.

Güneş'e iyi geceler dileyip ayağa kalktım. Odadaki diğer kızların da üzerlerini sıkıca örttüm. Dağılmış oyuncaklarını masanın üzerine bıraktıktan sonra odalarından çıkıp kendi odama geçtim. Geniş, rahat koltuğuma oturup başımı geriye yasladım.

İşime sevgiyle bağlıydım. Bu çocukların yüzünde gördüğüm tek bir tebessüm benim mükafatımdı.

Odadaki sabit telefonun sesi yankılandığında ayağa kalkıp masaya ilerledim hemen. Güvenliğimiz Ahmet abi dışında kimse aramazdı, zaten o da gece gece rahatsız etmezdi.

"Efendim?" dedim gergin bir ses tonuyla.

"Afra kızım, bahçeye çıkabilir misin?"

"Geliyorum Ahmet abi."

Telefonu kapatarak montumu giydim hızlıca. İçimdeki endişe duygusu her adımımda daha da yükseliyordu. Bahçeye çıkıp, ışıkları yanan güvenlik kulübesine ilerledim. Ahmet abinin öfkeli sesi kulaklarıma doluyordu. Kapıyı açtığımda bakışlar bana döndü.

"Bir sorun mu var?" diye sordum. Kat görevlisi Cenk, işaret parmağıyla dışarıyı gösterdi.

"Dışarıda kar fırtınası var, kömürleri getiren adamlar bu gece yola çıkacak kamyonu iptal etti. Ahmet abi de beni suçluyor!"

"Oğlum ben sana demedim mi bu işleri sabah hallet diye? Gece gece kömür mü gelir?"

"Bu gece nöbetçiyim ben, o yüzden bu saate verdim siparişi."

"Bir dakika," diyerek araya girdim hemen. Cama vuran rüzgarın uğultusu kulaklarıma doluyordu. "Hiç mi kömürümüz yok? Fırtına dinecek gibi değil."

"Son kömürü atalı saatler oluyor, sabaha kalmadan petekler söner."

Cenk'in söyledikleriyle kaşlarım çatıldı anında. Kızlar daha çok küçüktü, hastalanmaları da çok kolay olurdu.

"Tamam, ben şimdi gidip battaniye falan ne varsa kızların üzerlerini örteceğim. Sabah da erkenden gelir kömürler, değil mi?"

Ahmet abinin umutsuz bakışları, Cenk'in yorgunlukla kendini sandalyeye atışı iyice gerilmeme neden oldu. Geceyi beyazlatan kar taneleri, hızını iyice arttırmaya başlamıştı.

"Ne yapacağız?" diyerek, yelkenlerimi suya indirmiş oldum.

"Şu fırtınanın bitmesini beklemekten başka çaremiz yok." dedi Cenk. Soğuk bir şehirde yaşıyorduk, böyle şeylere alışıktık ama kömürün bitmesi sinirlerimi bozmuştu.

YUVAWhere stories live. Discover now