bu bana sanki bunca zamandır hep körmüşüm gibi hissettiriyor*

Start from the beginning
                                    

Düşünceleri derindi; kaç gün, kaç hafta, kaç ay feda etmişti eline verilecek ve aslında hiçbir işe yaramayacak bir diploma için. Jeongguk teknik bir iş yapmak için girmemişti üniversiteye. Öğretmenlik için önerilen derslerin hiçbirine de katılmamıştı çünkü öğretmen olmak istemiyordu. Otobüste, kulağında The 1975 grubunun bir şarkısı çalarken fark etti hayatta ne yapmak istediğini aslında bilmediğini. Jeongguk edebiyat okumak istemişti çünkü okumayı seviyordu. Okuduğu kitap hakkında bilgiler edinmeyi, yazarın hayatını araştırmayı, onun düşüncelerine inmeyi, kitabı yazarken aklından neler geçtiğini hayal etmeyi seviyordu. Bunların hiçbiri onu bir mesleğe götürmüyordu. Çalışabileceği alanı fazlaydı ama düşündükçe, hiçbir alan içinde çalışmak istemiyordu. Öğrendikleri onun için yalnız bilgiler topluluğundan ibaretti.

Otobüsten indi, montunun kapüşonunu kafasına geçirdi. Kitapevine giden kısa yolu yürürken kendi ile ilgili fark ettiği gerçeğin şaşkınlığı içindeydi. Okul sona erdikten sonra ne yapacaktı? Kapıyı açtı, küçük zil sesini bu kez duymadı. Kulaklığını hâlâ takıyordu. Eunji raflardan birini düzenliyordu. Kim Namjoon kasadaki bir öğrencinin işlemini tamamlıyordu. Müziği kapattı, kulaklığını çıkararak cebine koydu. "Merhaba." dedi hafif eğilerek, Kim Namjoon montunu çıkarması ve koltuklardan birine geçmesini söyledi. Jeongguk hissizdi, ani farkındalik hayat düzenini bir anda değiştirmişti. İki haftadır tüm yaşamını unutarak sınavlara çalışmasının hiçbir anlamı olmadığını anladı. Diplomasındaki puanın hiçbir önemi yoktu hayatında. Bir an düşüncelerin nefesini kestiğini hissetti, elleri titriyordu. Telefonu masanın üzerine bıraktı. "Sen iyi misin?" diye sordunyanına gelen Eunji, onu onayladı ve su getirmesini rica etti sadece.

Jeongguk, ne yapacaktı?

Ne istiyordu? Nasıl devam edecekti? Kim olduğunu ve ne istediğini nasıl bulacaktı? Kapının sesi onu düşüncelerinden sıyırdı, kasadaki çocuk kitapevinin dışına çıktı. Onun elindeki poşeti çantasına sıkıştırmasını, şemsiyesini açmasını ve kaldırım boyunca yürümesini izledi. Eunji onun için getirdiği su dolu bardağı masanın üzerine bıraktı. Bir şeyler söylemek istediği belliydi ama yapmadı, onu yalnız bırakarak raf düzenleme işine geri döndü. Soğuk su kendini toparlamasını sağladı. Kim Namjoon karşısındaki koltuğa oturmadan önce her zaman olduğu gibi ikisi için kahve getirmesini rica etti Eunji'den. "Nasılsın?" diye sordu Jeongguk'a, onun ruh halinin farkında görünüyordu. "Hyung..." diye mırıldandı Jeongguk, karşısındaki adam babasından sadece beş yaş büyüktü. Gözlerine yaşların dolduğunu hissediyordu.

"Boşluktayım. Kim olduğumu, ne yapmak istediğimi, kim olmak istediğimi bilmiyormuşum ben. Kendimi kandırmışım. Yirmi iki yaşına girdim ama boşa geçmiş o yıllar. Hiçbir şey yapmamışım. Ben kimim? Nasıl bulacağım kim olduğumu? Neden geldim bu hayata ben?"

Gözlerinden süzülmeye başlayan yaşları üzerindeki kazağın uçlarıyla sildi. "Kimse ne istediğini, kim olduğunu bilemez. Boşlukta süzülür durur. Ben kırk yaşında olacağım yakında, hâlâ kim olduğumu bilmiyorum. Ne yapmak istediğimi bilmiyorum ama mutluyum. En önemlisi, kim olsan da ne yapıyor olsan da mutlu olmak. Ailemle mutluyum, işe geliyorum ve burada Eunji ile çalışmakla mutluyum. Mutlu olduğun zaman, hiçbirinin önemi kalmıyor. Sen mutsuzsun, bu yüzden sorgulamaların fazla." Onu onayladı Jeongguk, onu mutlu edenin ne olduğunu bile bilmiyordu? Ailesi? Evet, onlarla mutluydu. Ne kadar stres altında olursa olsun evin içindeki sevgi, saygı ve huzur onu mutlu ediyordu. "Yakında mezun olacağım ve sonrasında ne yapacağım? Bilinmezlik beni öldürüyor. Ya Kim Taehyung'u getirmeyi başaramazsam, o zaman ne olacak?" Eunji kahveleri getirirken sesini alçalttı, kahvenin kokusu biraz rahatlattı onu.

aşk ve diğer hazin şeyler' taekookWhere stories live. Discover now