10.Bölüm

954 409 14
                                    

Arabaya binip yola koyulduğumuzda Giray bana fotoğrafımızı uzattı. Ben şaşkın ve mutsuzken, Giray sanki hafiften tebessüm etmiş gibiydi. Belimdeki eli bariz şekilde görünüyordu. Bizi tanımayan insanlar bu fotoğrafa bakıp bizi sevgili sanabilirlerdi. Gerçi tanıyanlar bile inkâr etmeme rağmen aramızda bir şey olduğunu düşünüyordu. Tek gerçek, aramızda koca bir hiçliğin olduğuydu. Bu, Giray'la muhtemelen ilk ve son fotoğrafımdı.

Ani bir darbeyle fotoğraf elimden fırladı ve dünya etrafımda dönmeye başladı. Yüzüme ve mideme vuran beyaz torbalar zihnimi bulandırmaktaydı. Kollarımın havalandığını ve üzerime bir şeylerin düştüğünü hatırlıyorum. Kulaklarım basıncın etkisiyle tıkanmıştı ama metal gıcırtıyı ve camın patlamasını çok net duyabiliyordum. Çamaşır makinesinin içindeki çamaşırlar gibi dönerken kaza yaptığımızı ve takla attığımızı anladım.

Her şey o kadar ani olmuştu ki ilk etapta bir şey anlayamamış ve kimseyi düşünememiştim. Bilincimi kaybetmeden önce "Giray," dedim ama cevap alamadım. Küs olduğumuz için mi konuşmamıştı benimle?

Birinin kolumdan çekmesiyle inleyerek kendime geldim. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama kaza biraz önce olmuş gibiydi. Camlar patladığı için dışarının soğuğu içeriye doluyordu. Temiz havayı ciğerlerime çektim. Zihnim biraz daha aydınlanmaya başladı. Yer çekimine ne olmuştu böyle? Neresi kuzey, neresi güney anlayamıyordum.

"Giray?" diyerek inledim. Sıkıştığım yerden kımıldamaya çalıştım. Göğsüme çarpan hava yastığı nefesimi kesmişti ve kaburgalarım ağrıyordu. Sanki boks ringinde göğsüme sağlam bir kroşe yemiş gibiydim.

Üzerime bir şey damlıyordu ve denizle karışık benzin kokusu alıyordum. Birisi kolumu hâlâ çekiyor ve başarılı olamadıkça "Siktir!" diyordu. Emniyet kemerim takılıydı ve araba, benim tarafıma doğru yan yattığı için öyle kolumu çekerek beni çıkartamazlardı. Hem yanlış ilk yardım yapıyor hem de canımı acıtıyorlardı.

Gözlerimi açıp etrafıma baktım. Üzerime damlayan şey, Giray'ın burnundan gelen kandı ve kesinlikle bilinci açık değildi. Emniyet kemeri olmasa üzerime doğru düşecekti. Cansız bir beden gibi kolları sallanmaktaydı. Kolumu çeken kişi arabanın patlayan ön camından uzanmıştı ve pes etmeyi bilmiyordu. Bize doğru gelen ayak sesleri duydum. Sonunda kolumu çeken kişi uzaklaşmaya başladı ama bir problem vardı. Koluma büyükçe bir cam parçası saplanmıştı.

"Giray?"

Ses yoktu. Zihnimdeki sis perdesi aralandıkça daha mantıklı düşünmeye başladım. Biraz zorlanarak emniyet kemerimi çıkardım ve uzanıp Giray'ı dürttüm.

"Giray, ses ver lütfen."

Hava yastıklarını ittim ve titreyen elimi Giray'ın boynuna götürdüm. Nabzı hızlı ama düzenliydi. Yılbaşı gecesi içkiyi fazla kaçırmış biri bize çarpmış olmalıydı. Ama bu nasıl bir arabaydı ki Range Rover'ı devirebiliyordu? Zihnimin derinliklerinde cevap hazır bir şekilde bekliyordu. Range Rover'ı devirebilecek bir arabanın seçilmesi tesadüf olamazdı. Sağduyulu vatandaşların etrafımızda toplandığını duyabiliyordum.

"Hareket etmeyin. Ambulansa haber verdik."

Ayaklarımı zemin olması gereken yere bastım ve çevreme bakındım. Lanet olasıca küçük çanta ve telefon neredeydi? Sonra Giray'ın telefonu aklıma geldi. Ceketinin cebinden çıkartıp parmak izini okuttum. Kimi aramam gerektiğini bilmiyordum o yüzden Asaf Amir'i aradım.

"Efendim Giray."

"A-amirim benim Canfeza. Aaa biz kaza geçirdik ve Giray'ın bilinci yerinde değil. Ben," dedim ve daha fazla konuşamadım. O âna kadar soğukkanlıydım ama ağlamaya başlamıştım.

Masumiyetin Kayboluşu #Aşk-ı Polisiye III#Where stories live. Discover now