Uyandığımda fazlasıyla geniş, yumuşak bir yatakta kat kat yorganlara sarılıydım. Gözlerimi açmak bile bana acı veriyordu. Dirseğimin üstünde doğrulmaya çalıştım ama tekrar geri yumuşak yüzeye düştüm.

Acıyla inleyince yatağın köşesinde, sandalyeye otururken uyuyakalmış Jamie'nin irkilerek uyandığını yeşil gözleriyle karşılaşınca fark edebildim.

"Jamie?"

Ama sesim biri tüm boğazını sıkıp da bırakmış gibi kırık kırık çıkıyordu. Bir anda yataktan bile daha sıcak bir şeyle sarınınca gözlerimi kırpıştırdım. Tanıdık koku burnuma doldu.

"Connie," dedi Jamie nefes nefese. Hızlıca benden uzaklaşıp beni dikkatle inceledi. Sonra tekrar sarılınca gerildim. "İyi misin? Nasıl hissediyorsun kendini?"

Şaşkınca yüzünü inceledim. Epey endişeli, ürkmüş ve o tatlı güneş yanığı gibi kalan pembeli bronzlu haresi yok olmuş bembeyaz kesilmişti. Onunla en son kavga ettiğimizi hatırlıyordum. Şimdiyse...

Hızlıca yorganları üstümden atıp bacaklarıma baktım korku içinde. Tüm katmanları üstümden atarken endişeden yüreğim ağzıma geldi. Tüm hayatımı koşarak, kaçarak, gezerek geçiren ve bununla yaşayabilen biri için benim adıma ne anlama geldiklerini anlatmamın mümkünatı yoktu. Ve tüm o ayı kapanı...

"Bacağım..."

Üstümdeki geceliği yukarı çekip bacağımı görmeye çalışınca Jamie saniyesinde sırtını bana döndü. Kaskatı kesildi. Bense mutluluktan ağlayabilirdim çünkü yalnızca yaralı bacağım sarılmıştı içi ilaç dolu bir sargıya ve hareket ettirebiliyordum.

"Seni ormanda buldum," dedi Jamie hala sırtı dönükken bana. Bana dönebileceğini söylemek için sırtına dokundum. Kasları kaskatı kesilmişlerdi. Sonunda dönünce ifadesi de yumuşadı. Bana kızgın olmamasına şaşırıyordum. Evini terk etmeden önce herkesi ezip kırıp geçmişken onun tarafından kurtarılmayı hakketmiyordum. "Ormanın başında daha doğrusu. Seni bulamayacağımı—" yutkunması gerekti. Tekrar derin bir nefes aldı. "Seni bulamayacağımı sandım."

Daha önce hiç görmediğim odaya baktım uzun uzun. Sonra Jamie'ye baktım. "Beni bu kadar umursayacağını düşünmezdim, Thompson."

Jamie rahatlayarak güldü. "Evet," dedi. "Ben de."

Yüzümdeki gülümseme dondu. Telaşla kalkmaya çalıştım ama Jamie yerimde kalmaya beni zorladı. "Annem— Tanrım, annem! Sabah olmuş! Ona ne—"

"Şhh, sakin ol. Hallettim. Daphne ona haber gönderdi. Bizde merdivenlerden düşüp biraz yaralandığını söyledik. Endişe edecek hiçbir şey yok. Anneni endişelendirmek istemediğini biliyorum."

Jamie çok... sıcaktı şu anda. Çok anlayışlı ve düşünceli de görünüyordu. Sanki aramızdaki atışma hiç olmamış gibi. Daphne de aynı şekilde beni hiç kavga edip, onu ağlatmamışım gibi kollamıştı. Suçluluk mideme çökünce aynı şekilde yatağa çözüldüm.

"Benden nefret etmiyor musun?"

Yatakta biraz daha rahat bir pozisyon aldı. Sorum onu şaşırtmışa benziyordu. "Neden senden nefret edeyim?"

"Çünkü kavga ettik."

"Biz hep kavga ediyoruz."

Lake in the MoorWhere stories live. Discover now