"Ehliyet hocası ne hocası olacak? Baksana abim şu adama? Sence nerede hoca olabilir başka?" Asrın'ı işaret ettiğimde adam dikiz aynasından kısaca baktı ve yola döndü. Asrın resmen gerim gerim gerilmişti.

"Yani, ne bileyim abla. Ben ehliyet aldığım zamanlar hocalar daha yaşlı olurdu. Nesil değişti tabii."

"Asrın Karabağ," dedi Asrın. Neden bir anda adını söyleme gereği duymuştu anlayamamıştım valla. Sanırım kendini buradaki en havalı kişi sanıyordu ama ben Twitter'da ünlüydüm. Ben daha havalı olmalıydım!

Şoför bir anda oturduğu yerde dikleşerek taksiyi daha dikkatli kullanmaya başladı. Ah, doğru Asrın'ın sürücü avcısı namı vardı.

"Asrın Karabağ deyince daha yaşlı biri beklemiştim. Kusura bakmayın. Benim büyük oğlan sizin kursunuza gelmişti."

Tecrübeli biri olduğunu duyduğum an kulaklarımı dört açtım.

"Geçebildi mi bari?"

Şoför Asrın'ın sorusu karşısında güldü ama hiç keyifli değildi. "Aman hocam sanki bilmiyorsunuz. Sizden kursu geçen kişi bir elin parmaklarını geçmez. Ehliyet sınavında bocaladı ve kaldı. Seneye tekrar girecek inşallah."

Boku yediğimi net bir şekilde hissederken şoför bana baktı. "Allah zihin açıklığı versin abla. İşin zor valla."

Taksiyi durdurduğunda Asrın'ın kaldığı apartmanın önündeydik. "Asıl ona Allah zihin açıklığı falan versin çünkü ben kazanacağım o sınavı! Gerisini kaybedenler düşünsün."

Asrın, taksimetredeki yazan ücreti ödediğinde adama kolay gelsin deyip arabadan inmiştik. Hızla apartmanının önüne gelirken harbi harbi yanlış yaparsam ne yapacağımı düşünüyordum. Tamam şu an sevgili gibi bir şey olabilirdik ama ben Asrın'dan ehliyeti almak istiyordum. Başka hoca bana katlanmazdı ki.

Asrın'ın evinin önüne geldiğimizde Asrın kapıyı açtı. Ben de ayakkabılarımı sökmek için eğildim ama dengemi sağlayamadığım için düşecek gibi oldum. Asrın, hemen beni tutup içeri çektiğinde hızına ayak uydurmamın tek nedeni beni tutmasıydı valla yoksa kesin yeri boylamıştım.

Asrın, kapıyı kapatıp sırtımı kapıya yasladı ve eğilerek ayakkabılarımın bağlarını sökmeye başladı.

"Bana böyle davranırsan alışırım bak ona göre hareketlerine dikkat et."

Asrın başını kaldırıp yüzüme baktığında alt dudağımı dişliyordum. "Alışabilirsin, sorun yok."

Topuklu ayakkabılarımdan birini ayağımdan çıkarttığında dengem yeniden şaştı ve ona doğru tökezledim ama bir elini belime yerleştirip beni kapıya tekrardan yasladı. "Bana ne kadar düştüğünü biliyorum güzelim, göstermene gerek yok."

Sırıtıp diğer topuklu ayakkabımı da ayağımdan çıkarttığında çıplak ayaklarımla soğuk parke zemine bastığım için ürpermiştim. Bir yandan da pislik bir insan gibi konuştuğu için ona kızmıştım.

"Sarhoşum be sarhoş! Sana düşmüyorum yamyam hoca! Hem ben sana ayaklarıma kapan, ayakkabılarımı çıkart mı dedim? Sen beni bir anda kapıya yasladın ve ben sandım ki-"

Bu sefer cümlemi kendim kestim çünkü diyeceklerimin ne yöne gideceğinden pek emin olamamıştım. Zihnimdeki parti hâlâ devam ederken kelimelerin kollarından tutup düzgün cümleler kurmak hiç kolay değildi çünkü hepsi birbirine girmiş halay çekiyordu.

Asrın, yakınlığımızdan ödün vermeyerek havalı bir şekilde doğrulduğunda bakışlarımı yüzünden tam karşımda kalan göğsüne çevirdim. Üzerindeki siyah gömleğin üç düğmesi açıktı ve hafif belli olan bronz teni siyahın içinden resmen parlıyordu.

Ehliyet Kursu | TEXTINGOù les histoires vivent. Découvrez maintenant