Kendimi kandırmanın bir manası yoktu. Eğer Baekhyun da benden hoşlanırsa durmazdım. Kendimi tanıyordum.

Ona evli olduğumu söyleyebilir miydim peki? Söylersem, beni redderdi. Başımı hafifçe iki yana sallarken düşünceleri reddettim. Düşünmeyecektim. Daha önce hiç gelmediğim iş yerime uzak olan bir kafenin önüne park ettim arabamı.

Birlikte indik ve ilerledik kafeye. Terleyen ellerimi hissediyordum. İki kişilik bir masaya oturduğumuz da gelen garsondan bir sütlü kahve istemişti.

Ben ise bir filtre kahve sipariş etmiştim. Onu kendime benzetiyordum. Sunmi'yle evlenmeden önceki halime.

Ne kadar da değişmiştim. Bu, tek bir bedende iki ruhu taşımak kadar zıttı. Ne ara bu kadar karanlık olmuştu.

Kafamı dosyaların arasına gömdüğüm için mi görememiştim yıllardır ışığı. Yoksa ışık, Byun Baekhyun muydu?

O dönemeci kaçırdığımı düşündüğüm gün çıkmıştı karşıma. Bu bir işaretti.

"Çok düşünceli görünüyorsun." Diye mırıldandı. Gülümsedim hafifçe tutamadım kendimi. "Kendimi tanıtayım mı soru cevap olarak mı tanışmak istersin?" Diye sordum. Güldü ve yaklaştı. "Söylesene, şimdiye kadar kaç kişi ile flört ettin? İş görüşmesinde değiliz Chanyeol. Rahat ol."

Bunu bana bir başkası söylemiş olsa özgüvenim zarar gördüğü için öfkelenir ve ters bir tepki verirdim. Ama Baekhyun'un karşısında sinirlerimi aldırmış gibi hissediyordum. Yüzümde hala yerini koruyan küçük tebessüm bu yüzdendi.

"Uzun zamandır çalışıyorum. İş görüşmesinde gibi davranmam doğal. En az altı yıldır kimse ile görüşmedim." Kaşları havalandı. "Ah yalancı insanları sevmem Chan."

İsmimi kısalttığında alt dudağımı yaladım ağırca. Dudaklarından çıkan her bir kelime hoşuma gidiyordu. En çok da ismimin kısa hali.

"Yalan söylemiyorum." Diye mırıldandım. "Çok meşguldüm. Sürekli çalışıyordum. Yıllardır. Seni gördüğümde bile çalışmak için gelmiştim o kafeye." Kahvesinden bir yudum aldı ve gülümsedi.

"Ben henüz çalışmaya başlayamadım. Tabii, modellik sayılmazsa. Doğrusu onda da durmak dışında bir şey yapmıyorum ama olsun."

Kahvemi içerken mırıldandım. "Biliyorum." Kaşları havalanırken yutkundum. "Yani, takip etmenin yanı sıra seni araştırmış da olabilirim." Kısa bir gülüş sundu bana.

Gözlerim bayram ederken mırıldandı kendi kendine. "Sapık olduğunu düşünüp gitmeliyim ama hiç gitmek gelmiyor içimden." "Çünkü sapık olmadığımı biliyorsun."

"Bu kadar sıkı çalışıyorsan aileden zengin değilsindir. Söylesene, kaç yaşındasın?" "Yirmi sekiz." Diye cevapladım. "Altı yaş." Diye mırıldandı. "Ciddi ve çok fazla olgun biriysen, gerçekten sana göre değilim. Başından konuşmadan bitirelim."

"Ciddi ve olgun biriyim evet. Ama önceden senin gibiydim. Eski bana o kadar çok benziyorsun ki Baekhyun. Yıllarıdır bu kadar etkilendiğim biri olmadı."

"Eski sana benzediğim için mi etkilendin yani benden?" Diye sorduğunda başımı olumsuzca salladım. "Evet onun da küçük bir etkisi var ama, tanrım kokunu biliyor musun? Frezya kokuyorsun. Arabama bindiğin andan beri kokun beni mutluluktan ağlayacak dereceye getirdi ve bunun farkında bile değilsin."

Şaşırdı, fazlaca şaşırdı. "Frezya'nın ne olduğunu bile bilmiyorum desem, çok mu cahil kaçarım?" Küçük bir kahkaha attım. "Ah Tanrım, çok tatlısın."

"Ben, bir parfüm şirketinde çalışıyorum. Kokularla alakam o yüzden. Yoksa deli gibi yaklaşıp seni koklamadım. Korkma." Derin bir nefes verdiğinde güldü "bir an korkmuş olabilirim."

"Bu Frezya, ne oluyor peki?" Yaklaştım hafifçe "çok narin ve güzel bir çiçektir. Annem, ben küçükken fazlaca yetiştirirdi. Bakımı zordur ama o kadar güzel kokar ki."

İşaret parmağım ile onu işaret ettim. "Ve sen Baekhyun. Öyle kokuyorsun. Beni tek bir şey dahi demeden kokunla etkilemeyi başardın. O yüzden beş gündür işlerimi aksatıyor ve seni izliyorum. Çok fazla dürüst oldum sanırım." Diyerek güldüm sonunda.

Bakışları, parlıyordu. Yüzünde küçük bir tebessüm vardı. "Teşekkür ederim." Diye mırıldandı bir kaç saniye sonra. "Yani, övgün için."

Bakışları saatine kaydı sonrasında. "Ah, benim atölyeye yetişmek için şimdi kalkmam lazım." Hızla ayaklandım. "Ben bırakayım seni."

Bir kaç saniye şaşırdı ama sonrasında kalktı ve kot ceketini giydi üzerine. "Doğru, biliyordun iş yerimi de."

Birlikte kafeden çıkarken içimdeki heyecan biraz olsun azalmıştı ama azalan o heyecanım mutluluğa eklenmişti sanki. Kendimi çok mutlu hissediyordum.

Çizim atölyesinin önüne geldiğimizde durdum ve gülümsyerek döndüm ona. "Memnun oldum Chanyeol." Diye mırıldandı bana dönerek.

"Bende, fazlaca." Diye mırıldandım. Bir kaç saniye duraksadıktan sonra bakışları yeniden bakışlarım ile buluştu. "Şimdi sana iki seçenek sunacağım. Biri beni takip etmeye devam etmek, diğeri ise numaramı alıp konuşmaya başlamak. Seç bakalım birini olgun ve ciddi adam."

Hızla çıkardım telefonumu ve uzattım ona. "Düşünmeme bile gerek yok." Yüzündeki gülümseme büyürken yazdı numarasını. Kendini çaldırıktan sonra derin bir nefes verdi.

"Ben, gideyim o zaman." Telefonumu elinden alırken yutkundum hafifçe. "Peki, git o zaman sen." Dedim bende.

"Görüşürüz, Baekhyun." Diye mırıldandım eli kapıya giderken. Hafifçe döndü bana. "Görüşürüz Chan." Diyerek indi arabamdan.

Atölyeye girene kadar bakışlarımı ondan ayıramadım. İçeri girdiğinde ise yüzümdeki aptal gülümseme büyürken kendi kendime mırıldandım.

"Sen ne yapıyorsun Park Chanyeol?"

Frezya/ChanbaekWhere stories live. Discover now