20. Bölüm | KALPLE SAVAŞ

Start from the beginning
                                    

"Neye mecburdun? Çıksaydın adam gibi karşıma, bir korkak gibi arkamdan izlemek yerine!" deyip kolumu kurtarmaya çalıştım ama daha sıkı tuttu. "Her fırsatta, bas bas yüzüme bağırdığın gerçek yüzünden mecburdum, bir katil olduğum için!" deyip kolumu bıraktı. Aniden kollarımı bırakınca yerimde sendeledim. Koltuğun kenarından ceketini alıp, bana bakmadan odadan çıkıp gitti.

Koltuğun kenarına tutunup, yavaşça dizlerimin üzerine çöktüm. Ağlıyordum. Onun için değil, onun yüzünden ağlıyordum. Kırık bir vazonun içinden düşen, bir demet siyah gül gibiydim. Her bir parçam soğuk zemine düşmüş, susuz kalmıştım. Ciğerim kurumuştu sanki, aldığım nefesleri hissetmiyordum.

Ağır gelen haklı olmam mıydı yoksa onun haksız olmaması mı? Aynı anda iki taraf nasıl haklı olabiliyordu bu denli? Bu paradoks beni yitirecek güce hakimdi. Ona söylediklerim kafamdaki sahnede yeniden oynuyor, öfkem yerini keşkelere bırakıyordu. Gözümden düşen yaşların yerini, rahatsız bir kuruluğa bıraktığı gibi.

Haklıydım ama onu dinlemeden yargısız infaz yapmıştım. Yine.

Onu haklı bulduğum her saniye, aklıma beni gizlice takip ettiği geliyor ve yine öfkeyle kabarıyordu içim. Koltuktan destek alarak, yerden kalktım. Yatak odasına girip, kapıyı kilitledim. Ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum ama gelmemişti ve geleceğini biliyordum.

O eninde sonunda hep gelmişti. Yine gelecekti ama bu kez ben ona kapı duvar olacaktım. Beni sevdiğini söylemişti. Yatağa uzanıp, yorganı boynuma kadar çektim. Bu gece uyurken, kırık dökük bir radyodan kulaklarıma bir ses üflendi. 'Seni seviyorum Ay parçam.'  Diyordu ses. Gözlerim kapanmıştı çoktan, hayali bir tutkalla ama bilincim bu soruyu en ince ayrıntısına kadar benimseyecek derecede açıktı.

"Ben seni sevemem Ruh katilim." diye mırıldandım ve bilincimin kapanmasını bekledim.

🌙


Kafesi içinde taşıyanın, tutsaklığı kendine olur. Zinciri vurduysan ruhuna,  kerpetenle sökemez bir başkası. O kafesten kendini yalnız sen çıkarabilirsin çünkü kafes içinde. Seni hapsedemez kimse bir yere, kendini kafese kilitleyen sensin. Anahtar ellerin ama sen kurtulmak için yardım çığlıkları atıyorsun. Atma. Yardım bekleme ve kendini kurtar kendi sivriliğinden. Acısa da, canın çok yansa da kurtar kendini.

Kimse seni senden çok düşünmeyecek. Kırdıkları kanatlarını kimse yerine yapıştırmayacak çünkü uçmanı istemiyorlar. Onlara muhtaç olmanı bekliyorlar. Onları sustur güzel insan. Bırak başarını konuşsunlar, gözyaşlarını değil.

Mehir Beray

Karaladım üstünü.

Mehir B.

Kalemi masaya koyup, günlüğümü kapattım. Parmaklarımı yanan elimin sargısında gezdirdim. Ben uyurken gelmiş, kilitlediğim kapıyı açmış ve yarama pansuman yapmıştı. Uyandığımda yoktu. Kapı aralıktı, oturma odasına ve banyoya bakmıştım ama yoktu. Sabah olmuştu ama o gelmemişti.

Sinirim yatışmıştı, öyle ki rüyamda Berkan'ı görmüştüm. Onu öpüyordum. Rüyalarıma kadar nüfuz etmişti. Korku vardı içimde, ona kapılmaktan korkuyordum. Belki de çoktan ona, kapılmış olmaktandı korkum. Kendi düşünceme gözlerimi devirip, koltuktan kalktım.

Masadaki günlüğü, yatak odasındaki bavuluma geri koydum. Günlüğümü dün bavulumu karıştırırken farketmiştim ve çok sevinmiştim. Bir yanım ise Berkan'ın okuyup, okumadığını sorgulayıp endişelenmişti lakin okumuş olsa anlardım. Yani umarım. İçecek bir şeyler almak için mutfağa gidecektim ama dış kapı çalınınca, adımlarımı oraya çevirdim. Berkan, oda kartını almayı unutmuş olmalıydı.

KAN VE ZEHİR Where stories live. Discover now