18. Bölüm (Part 3) | OYUNCAK MÜZAYEDESİ

Start from the beginning
                                    

"Demek kocan bir servet ödedi?" dedi sesini alçaltarak. Yalnız olmamıza rağmen ingilizce konuşmaya devam ediyordu. Koluna tırnaklarımı bastırdım. "O kadın niye içine düşüyordu senin, ne geçti aranızda?" dedim onun gibi ingilizce konuşarak. Gözlerini kaçırdı ama hemen toparlandı. "Güzel karım beni kıskandı mı yoksa?" Konuyu değiştiriyordu. "Evet ama ben sorumun cevabını alamadım." dedim meydan okuyarak. Onu kıskanmıştım ve inkar edip 'aralarında ne geçti?' diye düşünmek istemiyordum. Ben düşünüp azap çekene kadar Berkan, cevap vermek için ecel terleri döksün istiyordum. "Birazdan zaten anlayacaksın, burası sıradan bir müzayede değil. Buraya girmek için Kath ile biraz vakit geçirmem gerekti."

Kol kola gösterişli büyük salona girdik. Her yer altın varaklarla donatılmıştı. Kokteyl masalarının başında şık giyimli insanlar içkilerini yudumlayıp sohbet ediyordu. Çoğunluğun erkek olması dikkatimi çekmişti. "Vakit geçirmekten kastın ne? Ayrıca burası zengin kesimin şıklık yarışı yaptığı basit bir yer." dedim etraftaki insanları üstünkörü incelerken. "Zamanı gelince kendin anlayacaksın." dedi. Nasıl yakınlaştıklarını es geçmişti. Boş bir kokteyl masasına geçtik. Garsonlar ellerinde şampanya kadehleri ve kanepe tepsileriyle etrafta geziniyorlardı. Yanımıza gelen garsonun tuttuğu tepsiden alkollü şampanya aldım. Berkan da almıştı ama içmeden masaya bıraktı.

Bardağı dudağıma yaklaştırmıştım ama Berkan'ın ikazıyla durdum. "İçme onu. Elinde tut, arada dudağına götür ve içiyor gibi yap." deyip dediğini yaparak bana gösterdi. Kadehi masaya koydum. "Çok erken söyledin sağol." dedim yalandan gülümseyerek. "Rica ederim karıcığım." dedi gülümseyerek, onun gülüşü varlığı kadar gerçekti. "O kadın ile nasıl yakınlaştınız, anlatmadın hala." dedim etrafı incelerken.

İki masa öteden bir adam kadehini kaldırıp Berkan'ı selamladı. Berkan da kadehini kaldırıp, başıyla adama selam verdi ve bana döndü. "Kıskandın mı sen Kath'i, ne bu sorgu suâl?" dedi gözlerini kısarak. "Kocam olduğunuz için soruyorum bay Joseph." dedim iğneleyerek. Üzerimde hissettiğim izlenme hissiyle, bakışlarım aynı adama kaydı. Ben bakınca hafif tebessüm edip, gözlerini çekmişti üzerimden. Adam orta yaşlarda görünüyordu. Saçları özenle taranıp, geriye yatırılmıştı. Takım elbisesinde tek bir kırışıklık dahi yoktu. Bulunduğu masa baş köşede duruyordu ve masasında Kath denilen kadın da vardı. Çevrede yer yer duran korumaların merceğinde o adam vardı. Belli ki bu adam önemli biriydi. "Ne o daldın?" Berkan'ın sesiyle, adamdan ayırdım bakışlarımı. "Şu adam önemli biri mi?" deyip göz ucuyla adamı işaret ettim.

Yanıma gelip elini belime sardı. "Müzayede sahibi, Tyler Lions ama tanımasan da olur çünkü son saatlerini yaşıyor rahmetli." dedi kulağıma yaklaşıp, Türkçe konuşarak. Yavaşca yutkundum. Demek İtalya'ya geliş sebebimiz bu adamdı.

Tyler Lions.

İtiraz eden, iç sesim ekledi.

Rahmetli Tyler Lions.

"Polise verelim adamı. Bırakalım adalet terazisi biçsin cezasını." dedim hızlıca. Doğru olan buydu. Benim doğrum buydu. Dişlerini sıkarak güldü. Sinirlenmişti ama siniri bana değildi. "O terazi hileli Yosun gözlü kız. Bu adamın peşinde bir polis ordusu var ama hiç biri dokunamıyor çünkü soylu bir aileye mensup zengin biri." dedi dişleri arasından hala Türkçe konuşuyorduk. "Adalet yerini er ya da geç bulur. Delil bulup, polise verelim." Onu vazgeçirmek istiyordum ama gözlerindeki kararlılık inancımı deliyordu.

"Karartılan delillerin, ışık tuttuğu bir adalet istemiyorum. Gerçek bir öç istiyorum ve ben istediğimi alırım." dedi sakin bir tonda. Soğukkanlı duruşu, tüylerimi diken diken eden cinstendi. "Sen adalete ışık olmak istemiyorsun ki. Sen adalet olmak istiyorsun. İşte tam bu sebepten seni, asla anlamayacağım." deyip kadehimi alıp ve onun yanından uzaklaştım. Peşimden gelmiyordu ama göz hapsinde olduğumu biliyordum.

KAN VE ZEHİR Where stories live. Discover now