9. Bölüm | AY PARÇASI VE RUHSUZ HEYKEL

Start from the beginning
                                    

Berkan sinirle Rüya'ya baktı. İstemediği her halinden belli olan yüz ifadesiyle, "Herkes otursun." dedi üzeri envari çeşitle donatılmış kahvaltı masasını, başıyla işaret ederek. Berkan, bu hareketiyle düşüncelerimi doğrulamıştı. Keyifle gülümseyip arkama yaslandım. Faruk, Devin ve Rüya onu ikiletmeden masadaki yerlerini aldılar. Meyve suyumu yudumlarken, kumandayla televizyonu açtım. Malum tutsaktım ve yapacak sayılı şeyim vardı! Aklıma dün ki sözleşme gelince, bu konuyu tekrar açmayı aklıma not ettim.

Televizyonla arama çıplak kaslı bir beden girince yutkundum. Çıplak göğsünde bakışlarım fazla oyalanmadan yüzüne tırmandı. Etkileyici bir vücudu vardı. İstediğim kadını elde ederim, diye haykırıyordu adeta. Beni de etkilemişti ama ben duygularımı gizleme konusunda ustaydım. İstediğim zaman duygusuz olabiliyordum. Bir nevi maske takıyordum ve gerçek duygularımın üzerini örtüyordum.

"Herkes masaya dedim Beray." dedi üstüne basa basa. Gözlerine bakarak tek kaşımı kaldırdım. "Mehir. Adım Mehir." deyip ayağa kalktım. Karşında durup vücudunu süzdüm. Burnumu kırıştırarak, yüzüne baktım. Bir kaç adım geriye gittim. Gözlerini kısmış ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Asla aklına gelmeyecek bir şey yapacaktım. Herkes masada oturmuş, bizi izliyordu.

Üzerimdeki tişörtü eteklerinden tutup tek hamlede çıkarttım. Top yaptığım tişörtü çıplak göğsüne fırlattım. "Giy şunu. Göz zevkimi bozuyorsun." diye emir verdim. Çevik refleksleri sayesinde yere düşmeden tutmuştu. Faruk'un 'yuh' diye bağırdığını duymuştum ama dönüp bakmadım. Masaya arkam dönüktü. Üzerimde sadece südyenim ve siyah eşofman ile kalmıştım. Berkan ağzının içinde küfür mırıldandı. Bunu beklemediği için şaşkın ve afallamıştı. Amacım damarına basmaktı. Bakışlarındaki yanan alev toplarından doğru yolda olduğumu anladım. Berkan olanları yeni idrak etmiş gibi yüzümdeki bakışlarını bedenimde gezdirdi. Sertçe yutkunurken, sinirden çenesi seğriyordu. Bu kadar sinirlenmesine anlam verememiştim.

Arkamda kalan masaya bakıp, "Dön lan önüne!" diye kükredi. Faruk'a bağırdığını anlamak için müneccim olmaya gerek yoktu. Omuzumun üzerinden masaya baktım. Faruk zaten başını yere eğmiş boş tabağına bakıyordu. Benden çok o utanmış gibiydi. Yanakları al al olmuştu. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Gülmem için uygun bir zamanda değildik. Maalesef. Devin ise çattık kaşlarla bana bakıyordu. Rüya olanları umursamadan kahvesini yudumluyordu. Bir an önce herkes otursa da kahvaltı yapsak, der gibi bir hali vardı. Bakışları masadaki kahvaltılıklardaydı. Masaya bakınca ağzım sulanmıştı. Patates kızartması mıydı o? Ketçap da vardı. İstemeyerek başkalarımı masadan çektim.

Berkan, bana bir şey söyleyecek gibi oldu. Dudaklarını aralıyor sonra kapatıyordu. Bir kaç kez tekrarladı bunu. Sinirliydi ama aynı zamanda tuhaftı. En sonunda konuşmamaya karar vermiş olacak ki, bir kaç büyük adımda karşımda durdu. Hala elinde yumruk yaparak tuttuğu tişörtü yere attı. Tek hamlede beni kucağına alıp merdivenleri çıkmaya başladı. Ani hareketiyle çığlık atmıştım. Çok hızlı yürüyordu. Düşmemek için kollarımı boynuna sarmak zorunda kaldım. "Gerizekalı napıyorsun?! İndir hemen beni!" Bağırırken aynı zamanda çırpınıyordum kucağında ama beni boş koli taşır gibi rahatça taşıyordu. Çırpınırken, düşmemek için boynuna sarılmam trajikomikti.

Benim kaldığım ikinci kata gelince, kaldığım odaya girip beni yatağa fırlattı. Evet indirmedi, fırlattı! Sinirle inleyerek ayaklarımı yatağa vurdum. "Eşya mı fırlatıyorsun sen?! Deli ediyorsun beni!" Beni esas sinirlendiren neydi bilmiyordum ama şuan çok sinirliydim. Sinirimin tek hedefi Berkan'dı.

KAN VE ZEHİR Where stories live. Discover now