5. Bölüm | YAĞMURU DİNLEMEK

Start from the beginning
                                    

"İstanbul'a hoş geldin Tutsak." Alayla söylediklerine burun kıvırdım. Demek İstanbul'daydık.

Yeniden merhaba İstanbul.

Ben bu şehirde doğmuştum. İstanbul'da. Annem öldükten sonra babam ile Ankara'ya taşınmıştık. Buradaki evimiz hala duruyordu. Babam satmayı düşünmüştü bir çok kez ama ben istememiştim. Orası annemden kalan anılarla doluydu. Hiç cesaret edip gelememiştim bu şehire.

Ta ki bugüne kadar. Sorsalar yine gelemezdim gerçi.

"Tutsak falan hayırdır Faruk'cuğum? Ben kendim istediğim için buradayım. Siz istediğiniz için değil. İstesem çoktan kaçmıştım." Dedim ciddileşerek. Faruk huysuzca burnunu kıvırdı. "He Mehir he."

"Ho Mohor Ho." Sesimi kalınlaştırarak sesini taklit ettim. Faruk gülmeye başlayınca kendimi, tutamayıp bende güldüm.

Berkan salona girince gülümsemem dudaklarımda asılı kaldı. Çok korkunç bakıyordu. Her zaman ifadesi sertti ama şuan kaşlarını çattığı için extra sert bir ifadeye sahipti. Ondan korkmuyordum. Hatta kabul, Faruk'tan bile korkuyordum ama Berkan'dan korkmuyordum. Sebebi ise muammaydı ve son zamanlarda cevabını merak etmediğim tek soruydu.

Kahvemden bir yudum daha aldım. Sıcak kahve bardağı, soğuk ellerimi ısıtıyordu. Sobaya tutunur gibi sıkıca kavradım bardağı. Berkan Faruk'un yanına oturmak yerine, benim yanıma oturdu. Bakışlarını üzerimde hissediyordum ama ona bakmamaya çalıştım.

Ortamdaki sessizliği telefon zil sesi böldü. Faruk elindeki telefona bakıp kaşlarını çattı. Berkan'la aralarında sözsüz bir bakışma geçti ve Faruk ayaklanıp salondan çıktı.

Meraklı bakışlarımı Berkan'a çevirdim. Göze gelince, onun bana baktığını farketmem kısa sürdü. İkimiz de birbirimizin gözlerine dikkatle bakıyorduk. Gözleri mi güzel? Yoksa bakışları mı fazla derin? Anlayamadım. O da anlatmadı zaten.

Aramızdaki sessiz bakışmayı bitirmek için bakışlarımı kahve fincanına çevirdim ve büyük bi yudum aldım.

"Aç karnına kahve içiyorsun, miden ağrıyacak." Deyip elimdeki kahve fincanını aldı. Sesi fazla ciddiydi. Gülmemi bastırmadım ve seslice kıkırdadım.

"Çok düşünceli bi katilsin." Dedim gülüşlerim arasında. Berkan gözlerini devirip ayağa kalktı. Bana üstten bir bakış atıp, "beni takip et." deyip, kapıdan çıktı. Ne sanıyordu bu katil bozması kendini? Sabır çekerek koltuğa daha çok yaslandım. Ayaklarımı önümdeki sehpaya uzatıp, bacak bacak üstüne attım.

Acaba babam beni aramak için Müge Anlı'ya gitmiş midir? Sanmıyorum ama gitmiş olsun isterdim. Hem bu katiller hapse girerdi, hem ben Müge Ablacığım ile tanışırdım. Ben düşünce denizinde yüzerken, kucağıma konulan tepsiyle gerçek kıyısına vurdum.

Ayakta dikilen Berkan'a baktım. "Hepsi bitecek." Dedi itiraz kabul etmeyen, otoriter bi' tonlamayla. Tepside dumanı üstünde çorba ve salata vardı. "Emrin olur gülüm." Deyip göz kırptım. Berkan gülerek başını iki yana salladı ve odadan çıktı.

Kızarmış küp ekmeklerden bir kaç tanesini çorbaya attım ve yemeye başladım. Demek o yüzden 'beni takip et' demişti Berkan. İşin ucunda yemek olduğunu söylese, ben zaten koşarak giderdim peşinden. Yemek söz konusuysa akan sular dururdu.

KAN VE ZEHİR Where stories live. Discover now