Fairy's Knight /taekook\

2.Bölüm

"Bırakacağım ama sessiz olacaksın, bağırmak yok." Dediğinde zorlukla onaylamıştı Taehyung onu. Jungkook elini yavaşça çekmiş, Taehyung'un kendisine dönmesini beklemişti. Taehyung ona döndüğünde ise konuşmaya başlamıştı.

"Öncelikle burada ne işin var. Yerler seni biliyorsun değil mi?" Dediğinde Taehyung onun dalga geçtiğini anlamış, gözlerini başka yere çevirmişti.

"Kayboldum." Dediğinde Jungkook onun güzel yüzünü iyice incelemiş, sonra asıl konuya girmişti.

"Şimdi benimle bizim saraya gelsen iyi edersin. Baban orada, anneni alma çabalarında. Gidip babama söyledim bile seninle olan anlaşmamızı. Tam da seni almaya geliyordum." Dediğinde Taehyung istemeye istemeye onunla gitmişti. Devasa, simsiyah saraya girdiklerinde herkes onlara bakıyordu.

Siyahlar içindeki bir sarayda, lila tonlarında kanatları ve beyaz uçuşan prensleri andıracak güzellikteki tüllü kıyafetiye çok yabancı duruyordu buraya. Kanatlarından anlaşılacağı üzere de peri olması onları daha da meraklandırmıştı.

Çok güzeldi Taehyung, esmer yüzünde parıl parıl parlayan güzel gözleri morun en güzel tonundandı. Dudakları kiraz gibi, yüz hatları çok orantılıydı. Saçları ise çok güzel bir tonda sarı rengine sahipti. Narin ve kibardı, adımları bile onun narinliğini belli ediyordu adeta. Şüphesiz Taehyung bu evrenin en güzel canlısıydı.

Jungkook ise onun tam tersiydi. Siyah saçları ve parlak siyah gözlere sahipti. Teni beyazdı ve kıyafeti de simsiyahtı. Yüzü aslında gülümsediği zamanlarda yumuşak, güzel bir hale bürünse de Jungkook çok gülümsemezdi. Bu yüzden güzelden çok yakışıklı ve seksiydi. Kabaydı Jungkook, kimseyi umursamazdı.

Ama bu iki canlının zıtlığı hiç kimsede bu kadar güzel olamazdı. Bu kadar uyumlu kimse yoktu bu evrende onlardan başka. Birbirleri için yaratılmış gibiydiler.

"Şey, senin adın ne?" Demişti Taehyung merakla. Daha adını bile öğrenmediği adamın teklifini kabul etmişti de az önce. "Jeon Jungkook." Demişti Jungkook gülümseyerek. Taehyung onu onaylayıp bir kapının önüne geldikleri için duraksamıştı.

"İçerdeler şövalyem." Taehyung kapıdaki korumanın dediğini duyduğunda Jungkook'a bakmıştı. Bayağı zenginlerdi Jungkook ve ailesi anlaşılan. Yine de bu kocaman devasa ev hoşuna gitmemişti, tamam büyüktü güzeldi ama korkunçtu Taehyung'a göre.

Jungkook Taehyung'a bakıp onun korkmuş ve çekingen halini görünce elini uzatmıştı. Taehyung başta kararsız kalsa da çekinerek tutmuştu Jungkook'un elini.

İçeri girip babasını görünce Taehyung'un elini daha sıkı tutmuş ve büyük bir özgüvenle ilerlemişti babasının önüne kadar. "Baba, dediğim peri Taehyung. Annesini bıraktığın an kabul etmiş olacak teklifimi, senin de huzurunda." Demişti neşeyle.

O sırada kapı açılmış içeriye giren kişiyle Taehyung çok şaşırmıştı. Giren kişi esir haldeki annesi ve zorla tutulan babasıydı. Jungkook'un elini bırakıp onlara koşmuştu. Baş şövalyenin emriyle annesi ve babası bırakılan Taehyung hemen ikisine bir sarılmıştı. Kanatları kıpır kıpırdı. Babası da muhtemelen annesini kurtarmaya çalışırken yakalanmıştı.

Baş şövalye Taehyung'un ailesine her şeyi anlatmış ve Taehyung sayesinde kurtulduklarına sevinemeden oğullarının bir şövalyeyle evleneceğini duyup sinirlenmişlerdi.

"Asla olmaz! İzin vermiyorum Taehyung, yürü eve gidiyoruz!" Diyen babasının karşısına Jungkook çıkmıştı. Sinirlenmiş olsa da Taehyung'un babası olduğu için saygılı olmaya özen göstermişti.

"Taehyung'u çok seviyorum, onu hiç üzmem merak etmeyin, çok mutlu olacağından emin olabilirsiniz. Lütfen bu kadar karşı çıkmayın." Diyen Jungkook'la kısa bir an göz göze gelmişti Taehyung. Jungkook çok samimi görünüyordu ve sözünü tutmalıydı, babası ona öyle öğretmişti.

"Babacığım, biz Jungkook'la uzun zamandır tanışıyoruz. Onu gerçekten seviyorum, lütfen izin ver." Demişti Taehyung yalan söylediği için kötü hissederken. Babası uzun uzun bakmış ve sonra Taehyung'u çekiştirip götürmeye devam etmişti.

Taehyung ise Jungkook'a işaret etmiş, görüşeceğini söylemişti dudak oynatarak. Jungkook gülümsemiş ve gözlerini kapatıp açmış ve babasına karışmamasını söylemişti.