"Nereye gideceğiz?" dedikten hemen sonra ekledim. "Ona da sürpriz deme."

Kısık sesle kıkırdadı. "Gideceğimiz yerin henüz bir adı yok. Çünkü orayı birazdan sen ve ben keşfedeceğiz."

Aldığım cevapla sırıtmam daha da geniş bir hal alırken utangaç bir tavırla gözlerimi kaçırdım. Etrafı dikkatlice incelememin sonucunda teknede bizden başka kimsenin olmadığını fark ettim. "Sen bu tekneyi kullanabileceğine emin misin peki? Yanımıza bizi oraya götürebilecek bir kaptan da alsaydık keşke."

Cümlemi tamamlamamla kaşlarının havaya kalkması bir olmuştu. Şimdi suratında medyan okuyan bir ifade vardı. "Sen yine sevgilinin yeteneklerine güvenmiyor musun yoksa ben yanlış mı anlıyorum?" dedi ellerimi bırakıp beni serbest bırakırken.

"Ben sana çok güveniyorum." dedim ellerimi omzunun üzerine yerleştirirken. Daha sonra tedirgin olduğumu belli eden bir ifadeyle konuşmama devam ettim. "Sadece tekneye ve deniz akıntılarına güvenmiyorum." Aldığı cevaptan memnun olmamış olacak ki beni olduğum yerde bırakıp kaptan kabinine doğru yürümeye başladı. Arkasından ilerleyerek yanına yaklaştım. Koltuğa oturup dümenin başına geçtiğinde çenemi omzuna yaslayarak arkadan omzuna sarıldım. "Sevgilim... Şaka yapıyorum tabii ki."

"Çok komik gerçekten. Geç sen böyle dalganı." Birkaç düğmeye basmasının ardından teknenin arka tarafından etrafa güçlü bir ses yayıldı ve motoru çalıştırdı. Ardından gururlu bir ifadeyle başını bana doğru çevirdi. "Gün sonunda da böyle dalga geçebilecek misin bakalım."

"Uuu... Etkilendim bak şimdi. Ne gibi maharetleri varmış benim sevgilimin?" Kollarımı boynuna dolayıp yanağına kocaman bir öpücük bıraksam da ciddiyetini bozmadı. Öpücüğümü bitirip geriye çekildiğimde kafasını çevirmeden yan gözle bana baktı.

"Kaptanlık eğitimi almıştım ben, hatırlatırım. Sertifikam bile var."

"Oooo... E sen kaptan sayılırsın?" dedim gülerek.

"Dalga geçme benimle." diye mırıldandı yeniden bakışlarını üzerimden çekerken. Sesinde alınganlık tohumları yatıyordu.

"Geçmiyorum." diyerek yatıştırmaya çalıştım. Yetenekleri sınandığı zaman adeta küçük bir çocuk gibi davranıyordu. Sol elimle yanaklarını kavradıktan sonra sıkıştırdım. Dudakları balık dudakları şeklini alırken kafasını sağa sola doğru sallamaya başladım. "Geçmiyorum dedim ya aşkım. Trip atma."

"Tamam. Tamam." diyerek elimden kurtulmaya çalıştı. Elimi yüzünden çektikten sonra yanağına uzun bir öpücük bıraktım. Öpücüğümün ardından başını bana çevirip elini başımın arkasına yerleştirdi ve o da dudaklarımın üzerine küçük bir öpücük bıraktı. "Git yerleş hadi. Odamız aşağıda."

"İyi gidiyorum ben." Beni başıyla onayladıktan sonra bir düğmeye bastı ve marinadan ayrılmak için yetkili bir kişiden izin istediğini duydum. Ben de koltuğun üzerindeki çantamızı aldığım gibi merdivenlerden aşağıya indim.

Merdivenlerin hemen yanında basit bir mutfak ve tam karşısında küçük bir oturma grubu bulunuyordu. Alan kısıtlı olduğu için bu ikisinin arasında sadece tek kişinin geçmesine olanak sağlayacak bir boşluk vardı. Biraz daha ilerleyerek tuvalet ve banyoyu inceledim. Bunlar da mutfakla benzer alan sorunlarını taşıyordu.

Daha sonrasında alt kattaki alanın en sonunda bulunan odaya doğru yöneldim. Diğerlerine kıyasla bu daha özel alan içeriyordu. Her şeyden önce bir kere odanın bir kapısı vardı. Kapıyı açıp da içeriye girdiğimde tuhaf bir hayal kırıklığı yaşadım çünkü oda düşündüğümden daha küçüktü. Sadece uyumak için tasarlanmış gibiydi ya da yatakta olmak için...

PSİKOLOG BEYWhere stories live. Discover now