2. Kısım/ 110. Bölüm: Başkurtistan!

En başından başla
                                    

Sibirya: Seni obaya götürmenin bir yolu olmalı.

Bir öneri bekler gibi Başkurtistan'a baktı. Ama onun da aynı beklentiyle kendisine baktığını görünce bundan vazgeçti. Gözlerini kardeşinden çevresine çevirerek Başkurtistan'a daha  fazla zarar vermeden sağ şekilde obaya götürebileceği bir nesne aradı. Ne yapmalıydı?.. Şişmiş bir bacağa en iyi ne gelirdi?

O sırada gözüne bir ağacın meyvesi verimli dallarını tutamayıp eğilmiş ince dal parçası ilişti. Sağlam bir kamış ve bu dal parçası iş görebilirdi. Dal ile bacağı sabitler, kamış ile de dalı bacağa tuttururdu. Böylece Başkurtistan'ın bacağı hareket etmediği için daha fazla zarar görmezdi.

Tek söz söylemeden acelesi varmış gibi ayağa kalktı ve bükülmüş dalın olduğu ağaca doğru koşmaya başladı. Öyle hızlı hareket etmişti ki Başkurtistan'a soru soracak fırsat bile tanımamıştı. Başkurtistan'ın şaşkın ve meraklı bakışları üstündeyken meyvesi bol dal parçasını aşağı doğru çekerek kırdı. Dal ile birlikte ağır meyveler de üzerine düştü ve Sibirya bunların altında kaldı.

Başkurtistan: Abla! Ne yapıyorsun sen? Ağacın dalını niçin kopardın?

Sibirya üzerindeki meyve dolu ağır dalı kaldırmaya çalışırken zar zor yanıt verdi.

Sibirya: Bacağına bir destek ayarlamaya çalışıyorum Başkurtistan!

Başkurtistan: Demek öyle...

Başkurtistan utanmış bir ifadeyle başını öne eğdi. Bir yandan da göz ucuyla ablasının dalı kaldırmaya çalışırken nasıl zorlandığını seyrediyor, kendini daha da suçlu hissediyordu. Sibirya ağır dalı zar zor kaldırarak hıza yere doğru fırlattı. Buna rağmen dalın sert meyveleri hiçbir zarar görmemişti. Sibirya dalın altında ezilmenin verdiği acıyla bir süre hiç kımıldayamadı. Dal soluk alışını zorlaştırdığı için derin derin soluk alarak kendini toparlamaya çalışıyordu. O sırada gözü ağacın altında başını sağlam dizinin üzerine gömmüş ve koluyla da başının çevresini sararak yüzünü tamamen saklamış Başkurtistan'a takıldı. Sesini yükselterek yanıt verdiği için kardeşinin zaten kötü durumda olan ruhunu daha da incittiğini düşündü. Bunun sorumluluğunu da yüklenmiş ve yine kendi kendine kızarak sorumsuzca davrandığını söylemişti. Bedeninin tamamen kendini toplamasına fırsat vermeden doğruldu. Dalı üzerinde bıraktığı acı ile hareket etmesi epey zor oluyordu. Ancak üzerine aldığı bu sorumluluk yükü bedenini ezen ağır daldan bile daha ağırdı. Bu nedenle soluğunu tutarak ani bir hareketle ayağa kalktı. Önce dengesini sağlayamayıp geriye doğru sendeledi ama tek ayağını geriye koyarak buna engel olmayı başarabildi. Dengesini sağladıktan sonra bir süre olduğu yerde bekledi. Usundan türlü türlü düşünceler geçiyordu ve o hiçbirine yanıt verme fırsatı bulamadan üzerine yenileri ekleniyordu.

"Ne sorumsuz birisin sen?! Önce Başkurtistan'ın bacağını incitmesine neden ol, sonrada onun gönlünü kır. Bu nasıl bir utanmazlık! Daha dağ yamacında bir başına bırakıp gittiğin kardeşlerini geri almaya gitmedin bile!"

Sibirya'ya göre usu çok doğru söylüyordu. Tüm bu yaşananlar onun sorumsuz davranışlarından kaynaklıydı ve düzeltmek de onun göreviydi. Başını iki yana sallayarak bir an önce kendine gelmeye çalıştı. Bedenine dikkat ederk eğildi ve yerdeki kalın dalın geniş gövdeli bir delından tutarak onu çekiştirmeye başladı.

Sibirya: Doğaya bile zarar veriyorum. Benden daha uzun olan bu dalın hepsine gereksinimim yokken verimli ağacından kopardım. 4 karışlık dal işimi görürdü.

🌴🌱🌿🌳🍃🌴🌱🌿🌳🍃

Peşinde sürüklediği dala ayağıyla baskı uygulayarak tuttuğu parçasını kopardı. Parçada filizlenmiş diğer ince dalları bir bir ayıkladı, çıkıntıları kopardı. Dal artık düz bir çubuğa benziyordu. Eğilerek çubuğu kardeşinin şişmiş bacağına dayadı ve boyunu ölçtü. Boyu kardeşinin bacağını sabit tutmaya yetermiş gibi görünüyordu. Daha fazla zaman yitirmeden ay postu kürkünün deri kemerini çözüp çıkardı. Çubuğu uygun ölçüsüyle tutarak fazla sıkmamaya çalışarak deri kemerle çubuğu bacağa bağladı.

Sibirya: İşte oldu. Bacağını hareket ettirebiliyor musun Başkurtistan?

Başkurtistan şişmiş bacağını oynatmayı denedi. Ancak bacak sanki dal parçasının emrinden çıkmazmış gibi hareket etmiyordu. Bu durum onun kaygısını arttırmaya yetmişti.

Başkurtistan: Kıpırdamıyor!

Sibirya: Çok iyi, böylece çıkık veya kırık varsa daha da kötü bir durum almaz.

Başkurtistan önce şaşkın bir ifadeyle ablasına baktı. Onun da aynı şaşkınlıkla kendisine baktığını görünce gülümseyerek bunu sonlandırdı. 

Başkurtistan: Teşekkür ederim abla.

Sibirya alçakgönüllü bir gülümseme ile Başkurtistan'a "ne demek" yanıtını vermişti bile. Yavaşça eğildi. Kardeşinin kollarından sıkıca tuttu ve tüm gücüyle ayağa kalkmayı denedi. Ancak bu düşündüğü gibi kolay değildi. Ağırlığı taşıyamayıp dengesini yitirdi ve Başkurtistan'ın bacağının üzerine düştü. Çatırtıya benzer bir ses duyuldu ve ardından Başkurtistan'ın acı içindeki bağırışları uçsuz bucaksız bozkırı bütünüyle sardı. Sibirya kaygıyla doğruldu. Bir Başkurtistan'a, bir bacağına bakarken ne yapması gerektiğini, tüm birikimi ve bilgisi anında unutuvermişti.

Sibirya: Çok özür dilerim Başkurtistan!

Yine bir işin üstesinden gelememiş, eline yüzüne bulaştırmıştı. Sorumsuz ve beceriksizin teki olduğunu düşündü. Daha tek kardeşine yararı dokunamamışken küçük  kardeşleri ile nasıl ilgilenecekti? Varlığı kimseye yarar sağlamıyor, aksine durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyordu. Beki de uzaklaşmalı, hiçbir canlıya zararı dokunamayacağı ıssız bir yere gitmeliydi? Ama bunu yapamazdı, çünkü sorumlulukları vardı. Hiçbir zaman tam anlamıyla uygulayamadığı birikmiş sorumlulukları....




Countryhumans 2020 >~< {2021} (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin