"Bu saatte—"

"Şhh," işaret parmağını dudaklarına bastırdı. Sessiz kalıp kapıyı dinledik ama sert rüzgar dışında bir şey duyamadım. Pietro'nun da ne yapacağını bilmemesine alışık olmadığımdan elim ayağıma dolandı. Bir kez daha, üç defa üst üste olmak üzere kapı yumruklandı.

Asama uzansam da Pietro başını iki yana salladı. Merkezden çok uzakta sayılmayan ofiste, yalnızca saniyeler önce kutlama yapan insanları duyduğumuz yerde neden kapıya vurulmasından çekiniyordum bilemedim. Pietro bana göre daha temkinli davranıyor, sakinliğini koruyordu ama o da bundan hoşlanmamıştı.

"DuBauer!" Dedi kapının ardındaki ses. Daha çok boğuluyormuş gibi. Acelesi olduğu kesindi. "Aç kapıyı!"

Sesi boğuluyormuş gibi oldukça bir anda şömine beni sıcak tutamazken, ensemin nemlendiğini hissettim.

"DuBauer'e haber vermemiz gerekmiyor mu?" fısıltımla önündeki saçları uçuştu. Pietro asasına uzandı. Dudaklarını bir büyüyü söylemek için oynatmıştı ki kapının altında parlak, mavi bir ışık belirip kayboldu. Sonra tekrar tek duyduğumuz şey rüzgar ve uzaktaki mutlu bağırışmalar oldu.

Kapının altından bir zarf atılınca Pietro ayağa kalkmaya yeltendi. İşte ancak o zaman elimle onun kolunu sımsıkı tuttuğumu anlayabildim. İkimiz de biraz afalladık. "O bana lazım," dedi bırakmamı beklerken.

Kolunu saniyesinde bırakıp ondan önce kapıya geçtim. Zarfı elime aldım ama önünde ne adres, ne isim ne de bir hitap vardı. Yalnızca bej rengi hafif bir zarf.

Pietro da yanıma gelip dikilince zaten loş olan ışık gölgesiyle iyice karardı. Kalbim hala hızlı atıyordu ama zarfın içindekinin merakı ağırlaşmaya başlamıştı. Burada bunca zamandır çalışıyor olmama rağmen hiçbir zaman DuBauer'in ziyaretçilernin böyle geldiğini görmemiştim. Ya da gelmediğini. Ya da bu kadar aceleci olduklarını.

Tek bildiğim ikimizin de bu zarf geldiğinde, burada olmamız gerektiğini bilmemdi. DuBauer hata yapmazdı oysa ki. O zaman ne diye...

"DuBauer'in ziyaretçisi değil," dedim. Niye hala fısıldadığımı bilemeden.

"Nereden biliyorsun?" Pietro da beni takip etti.

"DuBauer, onu görmek isteyen birine hayatta esnek görüşme saati vermez. Kaldı ki yılbaşında, gece yarısında geldiğine göre epey ani bir haber. Ancak DuBauer'e direkt ulaştıracak kadar güvenmiyor havada kalmasına zarfın. Ya da evine büyüyle atılmasına. Kendi eliyle getirmek zorunda. Yani gizli. Ama DuBauer böyle bir şeyde, öğle yemeğini dahi planlı ve gizli yaparken, bu kadar önemli bir zarfı zamansız yere istemez. DuBauer'in bu zarfı alacağından haberi yok. Getiren her kimdiyse ya onu tanımıyor ya da uzun zamandır ortaya çıkmamış biri."

Pietro zarfı elimden aldı. "Bunu açmayacaksın."

"Neden? Zaten haberi yok."

Zarfı almak için uzandım ama elini ulaşamayacağım kadar yukarıda tuttu. "Fikir yürütebiliyor olman haklı olduğun anlamına gelmiyor."

"Geliyor. Söylediklerimi senin de düşünmediğini söyleyemezsin."

Pietro sessiz kaldı. Zarfı hala havada tutarken o da elinde evirip çevirdi. Lumos'un ışığını üstüne tutup içini okumaya bile çalıştı ama fayda etmedi.

Elinden çekip almak için hızlı davrandım ama bu sefer daha çok havaya kaldırdı. "Bu gizli bir şey, Fay. Açamayız."

"Neden buraya getirdi?"

"Bizi ilgilendirmez."

"DuBauer burada olduğumuzu biliyor. Bunu riske attığına göre görmemizi o kadar da umursamıyordur. Ha eğer ki buraya ulaşacağını bilmiyorduysa, zarfın kendinden haberi yoktur. Yani okuyabiliriz."

Literati // Ravenclaw Where stories live. Discover now