17-Nergis

4 0 0
                                    

HANS

Lajos ölü gibi uyuyordu. Yine.

Onun beni tehdit için "ziyaret ettiği" zamanlardan beri uykum tüy gibi hafif olmaya, her sese uyanmaya başlamıştım. Ancak onun yıllar boyu tehlikeli bir hayat yaşamış olmasına rağmen hiç böyle bir telaşı yok gibi görünüyordu.

"Lajos!" diye homurdandım at arabasının koltuğuna yığılı adama.

Karşımda kollarını göğsünde bağlamış Hazel omuz silkti. "Bence bir daha tokatlamaktan zarar gelmez."

"Hayır! Başka bir yolu olamaz mı?" diye homurdandı yanındaki kardeşim cevaben.

Hazel de sinsi bir sırıtışla aldığım mataranın kapağını tek hamlede açıp karşısındaki Lajos'un suratına suyu çarptı.

Macarca bir küfür mırıldanarak uyanan Lajos bir tokatı tercih eder gibi görünüyordu. Eliyle yüzündeki suyu silerken, "Derdiniz ne sizin?" diye patladığında hepimiz omuz silktik.

Hazel zafer dolu  bir ifadeyle Adrian'a baktı. "Beğendin mi?"

Adrian başını iki yana sallasa da, "Tokattan iyidir," dedi.

"Geldik mi?" dedi Lajos bu sefer. Uykusu gerçekten keyfiyle beraber kaçmış gibi görünüyordu.

Hazel oturduğu yerde kıpırdandı. "Hayır, mektuplar hakkında başka ne biliyorsun öğrenmek için uyandırdık."

"Bildiğim herşeyi zaten anlattım!" Lajos bıkkınlıkla kafasını geriye yatırdı. Sonra ise bir anda gözleri fal taşı gibi açıldı ve sırtı dikleşti. "Bugün ayın kaçı?"

Birkaç gündür doğru düzgün uyumadığımdan ben zaman ve mekan kavramımı yitireli çok olmuştu. Hazel de aynı şekilde konuyla alakasız görünüyordu.

Ancak Adrian, elbette, tarihi tam olarak biliyordu. "On yedisi," dediğinde Lajos bu sefer panikle canlandı.

"Viyana'ya dönmemiz lazım!" dedi hızla. "Hemen!"

"Neden?" dedim çatık kaşlarımla.

Lajos huzursuz bir nefes verdi. "Yakut'u benim bile tanımadığımı hatırladınız mı?" Senkronize bir şekilde başlarımızı salladık. "Bunca yıldır ondan aldığım bütün emir ve görevleri dolaylı olarak çeşitli aracılar ile bana iletti. Aracısı her ayın on yedisinde, geceyarısı bir meyhanede benimle buluşur. İşlerin tıkırında gittiğinde emin olmak, ödeme yapmak ve varsa yeni görevler vermek için."

"Gitmezsen ne olur?" diye sorsam da yüzündeki ifadeden iyi şeyler olmayacağını tahmin ediyordum.

"Ya öldüğümü ya da onlara ihanet ettiğimi düşünür. İki türlü de sizin için iyi olmaz. Peşinize başka birini gönderir. Sadece sizin hala peşinizde olduğumu düşünürlerse güvende olursunuz. Bunun için de o buluşmaya gidip aracıyı buna bizzat inandırmam gerek."

"Seni öylece işvereninin yanına göndereceğimizi mi sanıyorsun?" dedi Hazel hışımla. 

"Aksi takdirde işimiz biter diyorum!" diye tısladı Lajos.

Bense düşünceli bir ifadeyle arkama yaslandım. Adrian da aynı şekilde dalgın görünüyordu. "Sen ne düşünüyorsun?" diye ona fikrini sorduğumda şaşırmış görünüyordu. Ancak içimizde en mantıklı davranacak kişinin o olduğunu da biliyordum.

"Lajos haklı olabilir. Ancak bizi ele vermeyeceğine dair bir güvenceye ihtiyacımız var," diye cevap verdi sakince.

"Bize de ihanet edersen uzuvlarını köpeklere yediririm. Bu nasıl?" diye hırladı Hazel. Buna şahit olan Adrian'ın yüzündeki şok ifadesi o kadar komikti ki neredeyse kahkaha atacaktım.

Viyana'nın FısıltılarıWhere stories live. Discover now