Yok, normal bir insan yok, bu ailede.

"Ay ilahi Miraç! Bu saatten sonra benim bu adamla yapabileceğim tek şey, torun sevmek. Ama bizimkiler bırak evlenmeyi, dişi sinek görseler korkarak kaçıyorlar. Anlamadım ki neyini eksik ettim, bu çocukların?" Söyledikleriyle Zahir Bey'de ona hak verirken amcamın çaktırmadan yanıma gelişini izliyordum.

Yanıma varıp beni Zahir Bey'den uzaklaştırırken kulağıma doğru eğilip fısıldayarak konuştu. "Bu adamın seni kandırmasına izin verme, tamam mı? Benden rol çalıyor, gereksiz herif!" Hiç kimsenin hızına yetişemezken onu da başımla onayladım.

"Anne! Baba! Şuraya geleli daha iki dakika olmamış, cidden mi? Zaten çocuk değil şamar oğlan yapmışsınız! Yapıyorsunuz, bu sporu." Salona dolan ayak sesleriyle bakışlarım oraya çevrilirken benim yaşlarıma yakın bir çocuğun, Asu Hanım'a ayıplarmış gibi baktığını gördüm.

"Oha, Elif yenge kendini mi klonlamış? Yoksa salonda olan bu güzelliğin kaynağı, bizim bozuk DNA'mız olamaz." Bu sefer de bana hitaben konuşurken utanıp bakışlarımı kaçırdım.

Ne kadar iyi insanlar olduklarını biliyor olsam da yeni birileriyle tanışmak benim için her zaman gericiydi.

Annem gururla göğsünü kabartırken adını bilmediğim çocuğa, ne sandın bakışları atıyordu.

"Neyse, yeter bu kadar şamata. Canım bunlar da benim gençlik hatalarım işte. Şu ağzı hiç kapanmayan Barış. Heykel gibi duran da Savaş, bir de en büyük boyları var bunların ama silah peşinde koşmaktan gelemedi." Onu başımla onaylarken ağzımdan hiç çıkmaması gereken bir cümle çıkmıştı.

"Mafya mı?" Bana boş boş baktıktan sonra söylediği şey aklına gelmiş olmalı ki onunla beraber salondan birkaç kahkaha daha çıkmıştı.

"Ay bu kız çok tatlı. Maalesef kızım, ben de zamanında mafya kocamın çok olmasını istedim ama Zahir amcan da en büyük oğlumuz Yılmaz abin de polis." Bana güzelce açıklama yaparken yandan Aslan amcamın da güldüğünü duymamla hızla ona döndüm.

Ona dönmemle dudaklarına fermuar çekiyormuş gibi yaparken daha ne kadar rezil olacağımı düşünüyordum.

Düşünme, manyak olursun.

Bir süre onlar kendi aralarında bir şeyler konuşmuş ben de sessizce onları izlemiştim. Birbirlerine duydukları özlem buradan bile belli oluyordu. Zahir amca gelmeden önce konuştuğumuz konuyu, kısa süreli rafa kaldırdığımızı anlamıştım.

Bakışlarım geldiğinden beri ağzını hiç açmayan Savaş'a kayınca kardeşiyle ne kadar farklı olduğunu düşünüyordum. Barış ise Miraç abimin küçük versiyonu gibiydi. Muhabbet arasında benden iki yaş büyük olduğunu öğrenmiştim. Savaş ise ondan bir yaş büyüktü.

Babam hâlâ dalgınken Rıza denilen haysiyetsizin bizi getirdiği durumu düşündüm. Benden yaşça büyük olan o şerefsize, böyle hitap etmem saygısızlık değildi.

Saygı herkese değil hak edene gösterilirdi. En azından ben böyle düşünüyordum.

O olmasaydı eğer hayatımızın çok daha farklı olacağını biliyordum. Belki annemle babam, yüreklerinde yarasız yaşardı. Belki de kardeşlerimin gözlerindeki o acıları görmemiş olurdum. En başından beri burada büyümüş olsaydım, bazı şeyler daha iyi olurdu.

Birden böyle düşünmem geçmişime, geçmişimdeki tek sahip olduğum dostuma, ihanetmiş gibi geldi. Beni izlediğini bildiğim için içimdeki ona olan ve asla bitmeyecek sevgiyi görmesi, bir nebze de olsa içimi rahatlatıyordu.

Birinin omzumu dürtmesi, beni düşüncelerimden ayırırken yanımda oldukça neşeli bir şekilde bir şeyler anlatan Barış'a döndüm. "Kuzen, sen beni dinlemiyor musun?"

Ben KimimWhere stories live. Discover now