16-Cevaplar ve Fazlası

Start from the beginning
                                    

Adrian'ın ağzı şaşkınlıkla açıldı. "Cidden, eline nasıl bir silah verebildin?" dedi Hans'a hiddetle.

"Vermedi ki," dedim aralarına girip göz temaslarını keserek. "Ben kendim aldım."

"Evet," diye beni onayladı Hans. "Lajos'a dediklerini duyduğunda sen de şoka girdin, değil mi? Siz nasıl dersiniz? Ah, evet, bir leydiye hiç yakışmayacak tarzda şeylerdi," dedi alaycı bir sesle. Aynı anda hem bana hem de Adrian'a laf çarpmış olması sinir bozucuydu.

"Öncelikle ben bir leydi falan değilim," dedim sinirle. Ne olduğumdan emin değildim ancak kesinlikle ne olmadığımı biliyordum. Ne kadar hayalini kurmuş olursam olayım ben bu hayatın bir parçası değildim. Dahası, babam tarafından bana sunulmuş hiçbir şeyi istemiyordum. Bir soyadını bile.

"Öyle mi? Benim ilgimi çekmek için kardeşimle takla attığın sıralar hiç de öyle görünmüyordu," diyen Hans benimle dalga geçmekten epey zevk alıyor gibiydi. Ellerimle yüzümü sıvazlayarak ona döndüm.

"Bunları aştığımızı sanıyordum?"

Hans sırıttı. "Elbette aştık. Ancak arada seni sinirlendirmekten zarar gelmez."

"Ne saçmalıyorsun?" diye parladım bu sefer. Hans'ın akıl sağlığından şüphe ettiğim anlara yeni bir tanesi eklenmişti.

Dudakları ince bir çizgi halini alırken omuz silkti. "Beğen ya da beğenme, seni öfke harekete geçiriyor Hazel. Bu öfkeyi kendine yönlendirmediğinden emin oluyorum sadece," dediğinde bir süre yüzüne boş boş baktım.

Çünkü haklıydı. Şu ana kadar verdiğim büyük kararların hepsi öfkenin bana verdiği gözü karalık ile olmuştu. Hans'ı öldürmek istemem de kendimi öldürmem de... Ve bunu Hans'ın böyle bir şekilde fark edişi benim için çok yeni bir histi. Belki de beni gerçekten en iyi o anlayabilirdi.

"Kendi kanınla ıslanmış bir silahı kullanmak uğursuzluk getirir," dedi sessizliği bozup konuya dönerek.

Başımı hafifçe yana yatırdım. "Bunu az önce uydurdun gibi geldi."

"Şey, evet ama kulağa çok şiirsel gelmiyor mu?" Bir saniyeliğine odadaki en bilge adam oluyor ve diğer saniye kibirli bir soytarıya dönüyordu. Hans beni iyi anlıyor olabilirdi ancak onu anlamak benim için hala bir bilmeceydi.

Adrian da ben de ona cevap vermeyince, "O hançeri bir daha kullanmanın yine de hoş olacağını düşünmüyorum," dedi. "Sana yeni bir tane bulmama ne dersin?"

Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırdım. Bu kadar kolay olmasını beklemiyordum. "Gerçekten mi?"

"Elbette. Kendini koruyabilmen özellikle şu an önemli. Avcı kulübesinde sana uygun bir şey bulacağımızdan eminim."

"Pekala," dedim şaşkınlıkla. "Teşekkür ederim." Kelimeler ağzımdan çıktığında söylemesi aptalca bir şey gibi gelse de o an gerçekten minnettar hissediyordum. Hans'ın, yanında bir silahla daha güvende hissini benim gibi bilip bilmediğini merak ettim.

Yüzündeki yarım gülümsemeye bakılırsa, elbette biliyordu.

O sırada elindeki deri çanta ile uzun saçları omuzlarından dökülen Benjamin dışarı çıktı. Gitme vaktiydi.

Kaşlarım çatılı halde etrafıma bakındım. Lajos ortalarda yoktu "Lajos'u evde mi unuttunuz cidden? Hala uyuyor, değil mi?"

"Son ana kadar beklemesinden zarar gelmezdi. Ben onu getireyim," diyerek evin içine son kez dalan Hans, bahçede Adrian, ben ve Benjamin'i yalnız bıraktı.

İki arkadaşın birbirlerine veda etmesini ve sarılışını izledim. Sonrasında Adrian'dan ayrılan Benjamin benim yanıma geldi.

Önce garip bir sessizlik oldu. Adrian'ın bakışlarını da üzerimde hissetsem de hiçbir gerginlik kollarımı Benjamin'in boynuna dolamama engel olamadı. Önce donup kalsa da sonrasında o da kollarını belime yerleştirip beni sıkıca kucakladı.

"Benimle ilgilendiğin için teşekkür ederim," diye mırıldandım sessizce. İçinde bulunduğumuz durumda bu çılgınlıkla en az alakası olan kişi Benjamin olsa da bir kez kendi hakkında düşünmeden bana elinden gelen bütün yardımı etmişti ve bu asla unutamayacağım bir şeydi.

"Bir şey değil. Sözünü unutma yeter," dedi sonunda kollarını gevşetirken. Yüzünde hafif bir gülümseme ve gözlerinde umut vardı. Gözlerinin bana yoğun ve sıcak kahveyi hatırlatan rengine baktım ve başımı salladım. Gülümsemesi genişledi.

Adrian'ın kafasının karıştığı yüz ifadesinden belli olsa da soru sormak yerine, "Dikkatli ol," dedi arkadaşına.

Benjamin başını salladı. "Asıl siz dikkatli olun. Umarım cevapları ve fazlasını bulursunuz."

O sırada Hans, uyandırıldığı için epey huysuz görünen Lajos ile evden çıktı. "Bu kokuşmuş evi hiç özlemeyeceğim," diye mırıldanırken bıkkın görünen Lajos'u at arabasının içine adeta tıktı.

"Ben de," diye ona katıldım. Bu ev hiç geri dönmek istemediğim toyluğum ve korkmuş halimi hatırlatıyordu bana. Şimdi ise bütün bu şüpheleri geride bırakıp geleceğin üzerime atacağı her şeyi kucaklayacak ve her darbeyi misliyle geri iade edecektim.

Daha önce de inanılmaz riskli ve pervasız kararlar vermiştim. Ancak şu an bir aydan kısa süredir tanıdığım insanlarla, bana ne getireceğine dair en ufak bir fikrimin olmadığı bir yola adım atıyordum.

Ve bunu yaparken uzun zamandır hissetmediğim kadar güvende hissediyordum. 

Viyana'nın FısıltılarıWhere stories live. Discover now