"Sayılır," dedim sadece.

"James'le?"

Cevap vermedim. James buraya sık sık gelip gittiği için onu tanıyordu. James kadar neşeli ve cana yakın doğası olan bir çocuktan dahi hazzetmezken bana söylediklerine şaşırmamam gerekirdi sanıyorum ki. 

"Neden hala çıkmıyorsun? Yeni yıla sadece birkaç saat kaldı."

Pietro'nun dümdiz hep o tanıdık taştan ifadesi yüzünde kalmaya devam ederken bana cevap vermeyeceğini düşündüm. Mini eteğimin üstündeki tozları aynada almaya çalıştım. Kırmızı ruju sürerken sonunda mırıldanır gibi konuştuğunu duydum.

"DuBauer bu gece çalışırsam İsveç'teki konferansında ona katılabileceğimi söyledi."

Sürmekte olduğum ruj elimde kaldı. Hah. Buna kızmaya hakkım var mıydı? Neden bana da söylememişti? Belki her sene planım olduğunu bildiğimdendi. Pietro ise... geçen sene de buradaydı sanıyordum ki yeni yılda. Öncesinde? Belki. Emin değildim. Değil yeni yılı, kendi doğum gününü dahi unutacak birine benziyordu. Eğlenmeyi de sevmiyordu sanırım. Randevulara gitmiyor, içtiğinde sarhoş olmuyor, içinde beşten fazla insanın olduğu bir çatının altında olmaya da hevesli görünmüyordu.

"Oh," kırmızı ruju beğenmediğime karar verip sildim. "Bu yüzden kalıyorsun demek." James'in onun için fazladan iyi görünmeye çalıştığımı düşünmesini istemiyordum. Belki dalgalı kahverengi saçlarımla, kahverengi gözlerimle, ortalama boyumla sıkıcı bir tiptim ama her nedense James bunun aksini düşündüğünü sık sık dile getirirdi.

Gerçi hayatını abartılı haber başlıklarıyla kazanan birinden bunu duymak çok da göğüs kabartıcı olmamalıydı.

Pietro bana yanıt vermedi. Dönüp ona bakınca hala aynadaki yansımama onun da baktığını yakaladım. İkimiz de şaşkınca bu tuhaf ana karşı bakakaldık birbirimize. Karışan kafam ve afallayan bedenimin refleksle verdiği çarpıntıdan bir süre sadece gözlerimi kırpıştırabildim. Neyse ki Pietro hiçbir şey olmamış gibi sandalyesinin tekerlerinde dönüp masasına baktı.

"James kapıda," dedi sadece.

"Ne? Nasıl bi—"

Kapının takmağına bağlı çirkin suratlı çığırtakanlardan biri bağırdı. "JAMES WATTLE KAPIDA! JAMES WATTLE KAPIDA! JAMES WATTLE—"

"Hey," dedim kapıyı hızlıca açtım. Açmamla da kar fırtınasının bir kısmı içeriye girdi. Önce uçuşan kağıtlar için suçlu hissedip kapatacaktım ancak sonra üstünde beyaz, kısa kollu tişörtünden başka bir şey olmamasına rağmen tek bir hareket göstermeyen Pietro'dan başka kimsenin olmadığını hatırlayıp hiç tenezzül etmedim böyle bir kibarlığa. "Buraya geleceğini bilmiyordum."

James mahçup bir ifadeyle gülümserken içeri girdi. Ben paltosunu çıkarmasını bekledim ama hala öylecek duruyordu.

"Bana çok kızacaksın."

"Hayır. Sırf o tuhaf içkilerini seviyorsun diye Yağmur Kumu'na gitmeyeceğiz. O restoranttan nefret ettiğimi biliyorsun. O resto—"

"Hayır," dedi gülüp omuzlarımı tutup yukarı aşağı oynattı. Dışarıdan gelen o olmasına rağmen beni ısıtmaya çalışmasından gergin olduğunu anladım. James kolay kolay gerilmezdi. Genelde onu hep kendine güvenen, rahat ve konuşkan doğasında görmek mümkündü.

Literati // Ravenclaw Where stories live. Discover now