"Yemek istemediğine emin misin?" İçim rahat etsin diye ona son kez sorarken başını iki yana salladı. Daha sonra ağzımdan çıkan cümleyi, ben de dahil kimse beklemiyor olmalı ki mutfağı önce derin bir sessizlik bürümüş sonra malum ikilinin kahkahaları kaplamıştı. " Sen bilirsin prenses."

Sıraç'ın donup kalan ifadesini görünce gözlerimi yumup böyle bir aptallığı nasıl yaptığımı düşündüm. Kendim de gülmemek için zor dururken ayıp olmasın diye mahcup bakışlarımı ona yolladım. Başını önemli değil anlamında sallarken yüzünde hâlâ koruduğu gülümsemesi vardı.

Herhangi bir sorun çıkmamasına şükür ederken Sıraç diğer ikisini bakışlarıyla susturup bana döndü. "Daha iyi misin?" Milyonlarca duyguyu içinde barındıran cümlesiyle duraksadım.

Daha iyi miydim?

Sanırım daha iyiydim. Her ne kadar yaptığım için utansam da üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordum. Sanki yılların yükü omuzlarımdam gitmiş gibiydi.

"İyiyim, teşekkür ederim." Bir süre daha sessizliği dinlerken aklıma gelenle onlara döndüm.

"Çağan nerede?" Umarım henüz hiç kimseye belirli bir sıfatla seslenmemem bir sorun doğurmazdı, onlar için.

Sorumla beraber hepsinin yüzünde hoşnutsuz ifadeler oluşurken cevap beklercesine yerinde rahatsızca kıpırdanan Sıraç'a baktım. "Ne yapacaksın ki Çağan dayımı? Bir şeye ihtiyacın mı var? Biz de hallederiz hemen. Değil mi Miraç, Çınar? " Peş peşe ve hızlı hızlı konuşmasıyla ona şokla baktım.

Başımı iki yana sallayarak " Sadece benim uyuduğum odanın, onun olduğundan bahsetmişti de. O yüzden sordum." Hepsi rahatlamış gibi derin bir nefes verirken bu hâllerine anlam veremiyordum.

Veriyordun da neyse.

"Kendi evine gitti." Miraç tek cümle açıklamayla yetinirken bize ait olmayan sesle hepimizin başı mutfağın girişine döndü.

"Kim gitti evine?" Karan'ın sorgulayıcı bakışları bizde dolanırken en son Sıraç'ta durdu.

"Mila, Çağan dayımı sordu da." Sıraç'ın muzip gelen sesiyle ona döndüm.

Karan bakışlarını ondan çekip bana çevirirken yerimde dikleştim. "Ne yapacaksın sen Çağan'ı?" Sanki bir şey yap da öldüreyim hemen Çağan'ı, demiş gibi çıkan sesiyle yutkundum.

Ne yapabilirdim ben Çağan'ı ya! Yani dayım olmasaydı ve on yaş küçük olabilseydi..

"Hiç, ne yapabilirim ki. Sadece bulunduğum odada kaldığını bildiğim için. Öyle işte." Bana hak vermesi için Çınar'a döndüm hemen. Gözlerimle Karan'ı işaret ederken "Değil mi Çınar?" İma dolu bakışlarıyla beni izliyorken onayladı.

Karan biraz daha beni izlerken yerinden canlanmasıyla gideceğini düşünüp rahatlamış bir nefes verdim. Fakat çoğu hayalimin suya düşmesi gibi bu da düşmüştü. Ağır adımlarla yanımıza gelip oturdu. Hâlâ bana bakıyordu. Bakışlarım o hariç her yerde dolanırken çenemde bir el hissettim.

Karan çenemi nazikçe kavrayarak gözlerimi gözlerine denk getirdi. Kara gözleri yüzümde dolaşıyordu. Sıkıntılı bir nefes aldı. "Benden korkuyor musun?" Aksinin olması için yalvaran sesiyle başımı iki yana salladım.

Neden böyle düşünüyordu?

"Peki neden benden kaçırıyorsun uğruna öleceğim o gözlerini, yavrum?" Şefkat dolu sesiyle kendimi onu izlerken buldum.

Söyledikleriyle kendimi yumuşamamak için telkin ederken kuruyan dudaklarımı ıslatıp konuştum. İnandırıcı olması için kaşlarımı çatarken "Yalnızca sana sinir oluyorum, bu kadar." Sarf ettiğim cümleyle kaşları alayla havaya kalktı.

Ben KimimWhere stories live. Discover now