2

1.6K 103 45
                                    




Güneş bulutların arasında saklanmaya karar verdiğinden beri gün kasvetli bir hal almıştı. Yol pastel boyayla çizilmiş gibi hafif topaklı gözüküyordu. Bir tarafında orman bir tarafında işletmelerin de olduğu yeşil koca bir arazi uzanıyordu. Atlar çitlerin arkasındaydı. Farklı tonlarda bir sürüydüler.

Araçla neredeyse beş dakika sürmüştü bu alanı takip etmek. Sonunda öyle ki yolun sonuna gelmiştik.

Küçükken hep yolun sonu nerede diye merak ederdim. Burası öyle bir yerdi. Çıkmaz sokak gibi. Önce anayoldan sola sapmıştık. Orman burada yerini çiftlik arazisine bırakıyordu.

İşletmelerin sona erdiği bu kısımda üç dakika gittikten sonra sona geldik. Han kapıları kadar yüksekti. Arabanın içinde bile kendimi ufacık hissettim.

Devasa büyüklükteki kapının üstündeki demirleri sarmalayan sarmaşık YAZICI harflerini süslüyordu. Büyüleyici.

Masal diyarına açılan bir kapı gibi duruyordu. Demir kapı iki yana açıldığında araba yavaşça içeri doğru süzüldü. Davetiyesiz girilmeyen o özel kısım burası olmalıydı.

"Yazıcı Çiftliği'ne hoş geldiniz!"

Başka bir dünyaya yuvarlanıp düşmüş gibi tuhaf hissettim.

Devasa heykeller ve bolca görgüsüzlük beklediğim halde etraftaki en büyük zenginlik yeşillikti. İçerisi kapı kadar ihtişamlı değildi. Mimari bile işçiliği çok iyi gözükürken sadeliğini koruyordu. Şaşırtıcıydı. Her yerde altın rengi falan göreceğime neredeyse emindim.

İki katı geçmeyen dikdörtgen şeklinde yan yana konumlandırılmış evler çoğunlukla taştandı, kapıları ve pencereleri de renkli ahşaptan yapılmaydı. El değmemiş mütevazi bir kasabayı ziyaret etmişim hissi veriyordu.

Yeşil ve gökyüzünün mavisi arasında sırıtmayan taş rengi yapıların önünden geçip giderken yapraklarını dökmüş ağaçların etrafındaki atları izlemeye geri döndüm.

Hep uzaktan gördüğüm bu hayvanlar bana hep kudretli gözükmüştü. Asil hayvanlardı. Buradakilerin iyi bakıldığı da ayrıca belli oluyordu. Koca bir çiftlik onlara aitti de insanlar konuktu sanki.

Her şey geride kalıp sadece ağaçlarla devam ettiğimizde geldiğimizi hissettim. Sağ tarafta yoldan biraz daha içeride tek katlı bir ev duruyordu. Diğerleri zaman içerisinde ufak yenilikler geçirdiyse bile burası olduğu gibi korunmuştu. İlk yapılan burasıydı belki de.

Araba oraya doğru yanaştığında kalbimden bedenimin geri kalanına bir elektrik akımı yayıldı. Burası eskiden anneannemin evinde asılı tablolara benziyordu. Bir tek evin yanında şarıl şarıl akan nehir eksikti.

Araba durduğunda "Geldik"dedi Hande bilgilendirmek için. Onun gibi çok istekli olmasam da verandada bekleyen birini gördüğümde her şey normal imajı vermek için oyalanmadan dizlerimin arasında tuttuğum saksıyı kucaklayıp kendimi dışarı attım.

Yapraklar rüzgarın ıslığına eşlik eden kendi şırıltılarıyla sallanırken yere dökülenler toprağın üstünde havalanıp çok uzaklaşmadan geri düşüyordu. Hafif bir esinti vardı. Verandaya doğru bakmamak için etraf ilgimi çekmiş gibi yapıyordum.

Karga sürüsünden ayrılan melodik sesli kuşu görmeye çalışarak hemen yanımdaki çam ağacına bakarken önüne düşen tutamı kulağımın arkasına ittim. 

Garip bir büyünün etkisi altına alınmış gibiydi her şey. Yapraklar melankolik bir şekilde sallanırken esinti hoş bir his bırakıyordu.

"O bir nar bülbülü." Yanıma gelmişti. "Kızılgerdan da denir."

YAZICI ÇİFTLİĞİWhere stories live. Discover now