Edebiyat Kültür ve Sanat Üniversitesi

En başından başla
                                    

Yemekten sora sofrayı toparlayan Ramiz dayı konuklarına gülümseyerek ne içmek istediklerini sordu. “Türk kahvesi içmek isterler misiniz?” Diye sordu. Kasım Bey ve Zehra Hanım memnun vaziyetle kabul ederken, Hasan; “Cappuccino yok mu?” diye sordu. Ramiz dayı olmadığını üzgün halde başını sallayarak belirtti. Hasan bu durum üzerine hiç bir şey içmeyeceğini söyleyip çıkmak istediğini dile getirdi. Annesi bunun olanaksız olduğunu, kaba ve kırıcı bir davranış olacağını söyledi. Fakat Hasan ona da aynı tavrı ve hiddeti göstermişti. “Ne yani, okuma yazmaktan bile yoksun bu halinizle bana edep, görgü mü öğretiyorsunuz? Ben edebiyatçıyım. Nerde nasıl davranacağımı sizden daha iyi bilirim.” Ramiz dayı gülmeye başlamıştı. Başta Kasım Bey olmak üzere Annesi Zehra Hanım ve Hasan bu duruma şaşırmıştı. Hasan ayriyeten sinirlenmişti. Bir süre sonra Ramiz dayı yanıt verdi. “Demek Edebiyatçısın sen. Öyle mi?”Hasan onaylayan kafa işareti yaptı. Ramiz dayı tekrar gülmeye başlamıştı. Gülümsemesinin dinmesiyle uzun bir müddet etraf sessizliğe bürünecekti.

            Hasan etrafındaki objelere göz attıktan sonra ürkek bir halde annesinin yanına gelip oturdu. Henüz 20’sine yeni giren Hasan’ın bedeninde korku belirmişti. Ramiz dayı pencerenin yakınında duran küçük dolabın yakınına gitti. Hasan’a tekrar baktıktan sonra boğazını temizledi ve Hasan’a o muazzam sorularını sormaya başladı. “Mademki sen edebiyatçısın o halde kültürlü ve de sanatın değerini bilen biri olmalısın.” Hasan onaylayan bir vaziyetle gözlerini kırptı. “Peki, bu edebiyat bölümünü bitirdiğinde ne olacaksın?” Hasan titrek ses tonuyla yanıt verdi. “Diplomamı alacağım.” Ramiz dayı tekrar soruyordu.

Bu diploma ne işine yarayacak?”  “Bu diplomayla edebiyatçı olduğum anlaşılacak ve dünyanın en büyük Edebiyat Kültür ve Sanat Üniversitesine okumaya gideceğim.” Ramiz dayı şaşırmış gibi yaptı şaşırmamış olmasına rağmen. “Peki, orayı da diyelim ki yüksek notla bitirdin ve diplomanı aldın. Ya sonra?” Hasan direk söze heyecanla girmişti. “Sen anlamazsın adam. Ben o diplomayı alayım sen beni gör o zaman. Her istediğim yerde iş bulacağım. Bana iş mi yok artık.” 

Ramiz dayı bir adım geriye atıp, perdeyi çekti. Hava kararmak üzereydi. Ramiz dayı tekrar Hasan’a döndü. “Yani iş için, iyi bir iş için diyorsun.” Hasan sadece “Evet.” Diyebildi. Ramiz dayı Hasan’a yaklaşıp bir soru daha sordu. “Ya bulamazsan veya bulduğun işte mutlu olamazsan yahut bulduğun işte tutunmanı sağlayamazsa o diploma, işte o zaman ne olacak?”Hasan şaşkındı. Hiddetli bakışları yerini şaşkın ve çaresiz bakışlara bırakmıştı. Hasan kendini toparladı. “Dünyanın en büyük yazarı, sanatçısı ve de edebiyatçısı olacağım ben.” Ramiz dayı hiddetle Hasan’a sorusunu gönderdi. “Ya sonra? Yazdıkların ne olacak, sanatın neyi anlatacak veya ne ifade edecek? Söyle bakalım küçük oğlan Edebiyatçı olmak için diplomamı gerekiyor? O halde gel.” Hızla küçük dolaba yöneldi ve çekmecesinden bir dosya çıkardı.

Dosya Hasan’ın önüne serilmişti. Hasan ağır hareketlerle dosyayı açtı. Bir diploma vardı içerisinde. Dünyanın en büyük ve en meşhur Üniversitesinin diplomasıydı bu. Edebiyat Kültür ve Sanat Üniversitesinin diplomasıydı. Ramiz dayı yıllar evvel bu üniversiteden dereceyle mezun olmuş ve ödül almıştı. Ramiz dayının ödülleri ve başarıları ise sırasıyla belgelerle doluydu. Ramiz dayı aslında Ramiz dayı değil miydi? Hasan şaşkındı annesi ve babası gibi. Daha geçenlere kadar kitaplarını okuyup takip ettiği kişi karşısındaydı. Yazarı Mevlüt Baki Tapan olan kitapların tümünü aslında Ramiz dayı yazmıştı. Şaşkınlık tüm odayı sarmıştı. Ramiz dayı koltuğa oturup Hasan’a baktı. Hasan dosyaya bakmayı bırakıp Ramiz dayıya bakınca, Ramiz dayı da söze başlamıştı. Yürekleri yakan, tüm bilineni yıkıp deviren o sözcükler sıralanmaya başlamıştı. Adeta Hasan’ın kulaklarında yankılanıyordu acı gerçekler.
 
Gerçek adım Mevlüt Baki Tapan. Ramiz ismini 20 yıl önce seçtim ve kimliğimi değiştirdim. Ramiz ismini tercih etme sebebim ise akıllı, zeki ve simgelerle, işaretlerle gösteren anlamında olduğu içindi. Bende eserlerimde birçok şeyi simgelerle gösteriyor ve gerçeği imgelere yüklüyordum. Senin gitmeyi istediğin o üniversiteden mezun oldum. Üniversitenin birden fazla bölümü ve olanakları vardı. Tiyatro salonları, sinema merkezleri, yazarlık atölyeleri ve dahası…
Üniversitede çok şey öğrendim. Yazmayı, okumayı ve kitapları anlamayı... Ancak hissetmeyi asla öğrenemedim. Onu doğada öğrendim. Günler sonra kitaplarım yok sattı. Blog ve G-kitapların tüm insanlığı etkilemeyi başardı. Okurlarım ve hayranlarım binleri hatta milyonları aştı. Görünmeyen Bilinmez kitabım ilk kaleme aldığım romanımdı. Onu birçok romanım, kitabım takip etti. Tiyatroya giden yol, konuşan yapıtlar, periler ve efsaneler, zaman bisiklet gibi, dilimdeki bukre, karanlık maceralar, arayış, arama tarama yanılgısı… Bir süre sonra beni değil, eserlerimi sevdiklerini fark ettim. Çünkü beni sevmeleri için bir vesile yoktu. Edebiyatçı ve yazar olarak özgeçmişimde yazılıyordu. Fakat ben değil eserlerim var oldukça ben bir şey ifade ediyordum. Bir yıl hiç bir şey yazmamaya karar verdim. Henüz bu kararı alalı bir ay geçmemişti ki, sırasıyla tenkitler ve dışlanmalarla karşılaştım. Ardından çalışmakta olduğum birimlerden atılmalarım geldi. Artık yazdıklarım da bir anlam ifade etmez olmuştu. 

Edebiyat Kültür ve Sanat ÜniversitesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin