9. Bölüm | Ben Bu Şehirde Sadece Seni Sevdim

Magsimula sa umpisa
                                    

      “Yemek için alışveriş yap dedim sen resmen kiler doldurmuşsun Umay,” diye güldü.

      “Sen şimdi çeri geçip otur, ben halledeceğim her şeyi. Televizyonun kumandası sehpanın üzerinde, DVD’nin kumandası cihazın yanında, ünitede filmler var, istersen izle,” dedim malzemeleri dolaba yerleştirirken.

      “Kapat kapını, aç müziğini, ben başımın çaresine bakarım,” diye gülümsedi.

      “Pekala, iki saate kalmaz yemek hazır olur.”

      Deniz kapıyı çekip çıkınca bende telefondan bir şarkı açıp tekrar moduna aldım. Eski, yabancı şarkılar her zaman favorim olmuştu ve Deniz müzik zevkimin uyuştuğu nadir insanlardandı. Elvis Costello içli sesiyle şarkısını söylerken bende hamuru yoğurup mayalanmaya bıraktım. O sırada malzemeleri doğramayı hallettim. Bir saat içinde pizza fırına girmiş, patatesler ve kroketler kızarmaya başlamıştı. Kapı açılınca Deniz’in sesi kulaklarıma doldu.

      “She who always seems so happy in a crowd whose eyes can be so private and so proud no one’s allowed to see them when they cry… ( O, kalabalıkta her zaman mutlu gözüken öylesine onurlu ve özel gözlerinin ağladığını kimsenin görmesine izin vermedi)”

      Bir sürü yeteneğin bir insanda toplanması her zaman beni sinir ederdi. Allah boy vermiş, yakışıklı bir yüz vermiş, şairlik vermiş, espri yeteneği vermiş yetinememiş bir de ses vermiş. Kim bilir benim görmediğim daha neleri neleri vardı. Kıskanmak mı? Ben mi? Asla! Sadece birazcık uyuz oluyordum ama o da çok ama çok çok az.

      “Bitti mi işin?” dedi kızarttığım patateslerden ağzına atıp. İkinciye uzanan eline hafiften vurdum.

      “Beş dakikaya tavadakileri alacağım, pizza da on beş dakika daha dursa yeterli olur,” dedim. Eli tabağa uzanınca bir kez daha vurdum.

      “Yeme şunlardan, az sonra birlikte yiyeceğiz!”

      Birden gözüme yeni evli bir çift gibi gözüktük. Ben yemek yaparken Deniz mutfağa geliyor, bana sarılıp çaktırmadan yemekten araklamaya çalışırken yakalanıyor, sonra ben ona şakadan kızıyorum, sonra beni öpüyor…

      “Yüzümde bir şey mi var?” sesiyle kendime geldim.

      “Ha! Yok, yok bir şey!” diye geveledim.

      “Neden sırıtıyorsun o zaman?” dedi Deniz şaşkınca. Rezil olmuştum! Yine, yeni ve yeniden!

      “Suç mu?” diye terslendim kızartmaları tabağa alıp. Ardından bir tepsiye çatalları ve dolaptaki içecekleri koyup salona geçtim. Sehpanın üzerine yerleştirdikten sonra mutfağa, Deniz’in yanına gittim.

      “Film izlemek ister misin yemek yerken yoksa televizyonda ne varsa onu mu izleyelim?” dedim pizzayı kontrol edip.

      “Fotoğraf makinasını bağlayalım mı? Beş haftayı gözden geçiririz.”

      “İyi fikir. Geç hadi içeri, az sonra hazır yemeğin.”

      “Önce benimle gel,” dediği gibi bileğimi kavradı. Ne olduğunu anlamadan odamdaydık.

      “Sürprize hazır mısın?” dedi hevesle.

      “Hazırım!” dedim. Masamın karşısına dikilip yanına çağırdı beni. Yanına gittiğimde şaşkınlıktan gözlerim büyüdü. Gittiğimiz yerlerde benden habersiz çektiği fotoğrafları büyük boy kağıtlara bastırıp çerçeveletmişti ve duvara asmıştı. Öyle doğal, öyle güzel duruyordu ki hayranlıkla izliyordum. Böyle bir sürpriz gerçekten aklıma gelmezdi.

Son ÖpücükTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon