Tanıtım

3.5K 164 33
                                    






Parmaklarım arasında çevirdiğim davetiye her şeyi değiştirebilirdi.

Yılın bitmek bilmeyen en uzun gecesinde bir bankta oturmuş kaskatı kesilmiş bir gevrek kemirerek karar vermeye çalışıyordum. Bu İzmir benim simidimi de gevrek yapmıştı sonunda.

Beni hiç tanımayan insanların arasına karışıp kendim olacağım ya da kendimle baş başa kalıp özlem gidereceğim.

Yanıma biri oturduğunda başımı çevirip gülümseyerek selam verdim. Yüzünü çil kaplamış, tablo gibi bir kadındı. Gözlerini kısarak gülümsedikten sonra omzuna aldığı şala sarılıp "İyi akşamlar!"dedi.

Denizi izlemeye devam ettim. Gevrek bittiğinde nereye gideceğimi düşünüyordum. Doğum günü hediyesi diye yollanan aslında davetli bile olmadığım bir gece ile otel arasında karar vermem gerekiyordu. Çok yorulmuştum... Yirmi yaşımda dinlenmeye ihtiyacım vardı.

"Bugün benim doğum günüm."

İçimde tutamadığım, herkesten iyi dilek dilenircesine söylediğim cümle yine dudaklarımdan döküldüğünde yanımdaki kadın içtenlikle gülümsedi. Kendime saklamadığım için mutlu bile olmuştum.

"Mutlu yıllar! Hangi yaşı kutluyorsun?"

"Yirmi."dedim kırık bir tebessümle. Onlu sayılara veda etmiştim artık. Gerçekten bir şeyler değişebilirdi. Gidip gelsem bile başka bir şehirdeydim. Üniversite okuyordum. Geleceğime şekil verebileceğim bir eğitim görüyordum. Hiçbir şeyin aynı kalmasına gerek yoktu. Para haricinde. Paraya ve başımı sokacak bir eve ihtiyacım vardı ama yine o hisle boğuşuyordum. Hiçbir şeyin değişmeyeceği hissi.

"İsteklerin için sabırlı olman gereken bir yaş."

İçimi okumuş gibi konuştuğunda biraz korkarak başımı çevirdim. Yüzüme yerleşen ifade onu gülümsetirken çantasında bir şey arıyordu. "Melekler sabırlı olmayı öğütler."dedi. "Bazı isteklerin, amaçların var elbette. Olmazsa yaşamın bir anlamı olur mu, olmaz. Maddi dünyanın içinde aynı zamanda manevi bir yolculuğa da başlıyorsun."

Kutusundan çıkardığı kartları karıştırmaya başladı. Enerji ustasıydı yani. Karnıma hem heyecandan hem de korkudan bir kıpırdanma yerleşti. Kart seçmek için hazırlansam da o durup bir taneyi diğerlerinin arasından çıkarmış ve hevesimi kursağımda bırakmıştı.

"Hoş! Bir yere sürükleniyorsun. Sen farkında değilsin, olmayacaksın da bir süre ama birileri yolunu senin adına çiziyor, yönlendiriyor."

Farkındaydım aslında. Direksiyonun başında ben oturuyor gibi görünsem de çizilen haritanın dışına çıkmıyordum.

"Yolun zaten yarısına geldiğinde öğreneceksin belki ama yolun yarısı yok aslında. Üç vakitte olacak tüm bunlar. Üç saat, üç gün, üç ay belki üç yıl. Buz gibi biri bulacak seni, sen çağırmayacaksın, sen çağırsan da gelmez zaten, mesajlara açık biri değil, o bulacak seni, çok zor, herkese karşı çok zor, sana da zor olacak ama sen farklısın onun için. Zaten sen buzu da seviyorsun. Haşır neşirsin buzla. Güneşe aşık sanıyorsun kendini ama buzda aldığın nefes daha kıymetli."

Korkmaya başlıyordum. Çok hızlı konuşuyordu. Kartta bir hikaye yazılı olabilir miydi diye düşünmeye başladım. İyi şeyler söylüyor gibi gelmiyordu ve içindeki gerçeklik payı ürkütücüydü.

Üçüncü kartı da diğerlerinin üstünde açtıktan sonra baktı ve kartları çantasına geri koydu. Elini uzattığında neden bir şey söylemedi diye düşünüyordum.

Korkudan titresem de elimi verdim. Avucuma bakacağımı sanmıştım ama diğer elini avucumun üstüne kapatıp yüzüme baktı. Bu daha da ürkünçtü.

"Kozadan çıkman gerektiğinde evren tıkır tıkır işleyecek ve hep orada kalacağını sansan bile bir anda kendini kanatlarını çırparken bulacaksın. Arkana dönüp bakmayacaksın bile. Hep istediğin o yolculuğa çağrılıyorsun. Sadece sabırlı ol. Üç vakitte evrenin enerjisi seni o yola sokacak zaten. Yolun gül bahçesi gibi. Dikenleri bol ama annen yardım edecek sana."

"Annem yok ki..."

Şaşırmış gibi kaşları yukarı kalktı. "Belki de ondan bir haber alırsın."

"Ya da ben de yok olurum."

Gülerek elimin üstünü okşadı. "Her doğum gününde yeniden doğmuyor musun zaten!"dedikten sonra yanağımı okşadı. Garip bir his bırakmıştı içime.

Kucağımdaki davetiyeye kaydı gözleri. O büyülü atmosferden çıkmış, gerçek dünyaya geri dönmüştük. Gözleri bile daha sevecen bakıyordu şimdi.

"Hava tekne için soğuk ama git de doğum gününü doyasıya kutla!"

"Teknede olduğunu nereden biliyorsunuz?"

Çantasından benimkinin aynısı bir davetiye çıkarıp gösterdi.

Otele gittim. Küveti olan bir oda tuttum. Küvete girdim ve tüm kaslarım gevşeyene kadar orada sıcak suyun tadını çıkardım. Yanılıyordu, ben üşümekten yana tercih hakkımı kullanmazdım hiçbir zaman. Hep ısınmayı seçerdim.

Güneşi severdim ben. Kemiklerime kadar ısıtıp bana yaşadığımı hissettirmesini severdim.

Dedikleri başta korkunç gelse de aslında geçmişi anlattığını fark edince rahatlamıştım. Buz gibi biri vardı sahiden. Patronum zor biriydi. Kimse onun kolay olduğunu iddia edemezdi ama biz bir şekilde anlaşırdık. O beni bulmamıştı. İş ilanını ben görmüştüm ama bir açıdan buldu kabul edilebilirdi. Arayıp da bulamayacağı çalışan ayağına gelmişti.

Yolum gül bahçesi mi emin değildim. Tek görebildiğim dikenlerdi ama bir gün güllerin açmasını umuyordum.

Bereketli yağmurlar yağmıyordu benim bahçeme ama belki bir gün inadına bir gül açardı.

YAZICI ÇİFTLİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin