20.bölüm

67 4 0
                                    

Hayatta bazı şeyler vardır. Aslında insan için kötü olan ama insana iyi hissettiren.

Dereck de böyleydi benim için. Ne kadar bana zararlı olsa da bir o kadar rahatlatıyordu içimi. Ama yanlıştı tüm bunlar. O bir sürü kızı üzüyordu. Ve bu da fazlasıyla yanlıştı. İçimde bu kelimeleri tekrarlasam da uygulayamıyordum. Resmen içim yanıyordu ondan uzak kalınca. Seviyordum onu, çok seviyordum. Ama ben onun umrunda mıydım bilinmez. Hatta olmadığımı biliyordum ama kendimi kandırıyordum işte. Belki de iyi gelirdi bu bana, alt üst olmuş sinirlerime... Yine de dereck'siz bir hayat düşünemiyordum. Zaten benim için katlanılmazdı. Ama işin garip tarafı dereck'in olduğu bir hayat da bana fazlasıyla katlanılmaz geliyordu. Her iki taraftan da çıkmaz bir yoldaydım aslında. Elimden tutup beni kaldırabilecek tek insan bile yoktu hayatımda... Annem ise olmayan ailemizle ilgili olaylarla uğraşıyordu. Bu yüzden onun da bana pek bir faydası yoktu.

Sabah başımı ovalayarak yataktan kalkmaya çalıştım. Ama kalkamıyordum. Ellerim ve vücudum yatağa benzeyen bu küçük ranzaya yapıştırılmıştı. Başım da fena bir şekilde ağrıyordu. Kafamı kaldırmamla önümdeki aynaya bakıp çığlık atmam bir olmuştu. Başımdaki morluk, ağrıyı açıklıyordu. Ama suratımın yarıı kan içindeydi. Elime yüzüme götürdüm ve şişen yere dokundum. Elime kan gelmedi ama siyah bir sıvı geldi. Çığlık atmaya başladım. Annem neredeydi? Burası bizim eve de benzemiyordu. Bu ev bir yerden tanıdıktı... Gözlerimi biraz daha evde gezdirdikten sınra buranın nasti'nin evi olduğu kanaatine vardım. Büyük kırmızı buzdolabı harici tüm eşyalar ve hatta yerin karosu bile değişmişti. O yüzden burayı tanımak da zorluk çekmiştim. Ama bir değişiklik daha vardı ve bu etken en büyüğüydü. Nasti'nin evi tek katlıydı, burası ise iki katlı ve kocamandı. Ama ben bu buzdolabını nerde görsem tanırdım. Tamam, bu buzdolabı belki milyonlarca kişide vardı ama üstündeki yapıştırmaları ve boyası çıkmış bir yerin nasti tarafından kırmızı kalemle boyanıp kapatılmaya çalışılmasını unutamazdım. Çok bariz bir şekilde bu ev onundu. Belki de ailesinden para alıp alt katla evini birleştirmiş olabilirdi. Ama o kadar zengin değillerdi ki! Aklımdaki sorularla boğuşurken yanda bir meyve bıçağı gördüm. Ellerim bu salak yerde bağlıyken onu almam imkansızdı. Ama kendimi sallanarak geriye atabilirdim.

Birkaç dakika boyunca aptal gibi sallandım ama bir arpa boyu yol alamamıştım. En son yapmam gerekeni anladım ve eğer bunu becerebilirsem burdan rahatça çıkabilirdim. Elim biraz daha uzun olsa o bıçağı alabilirdim. Ve şuan kolumu uzatamayacağıma göre daha uzun yere yetişmem için kolumu çıkartmam gerekiyordu. Evet, zor olacaktı belki de ama eğer burdan çıkamazsam o psikopatın bana neler yapabileceğini düşünemiyordum. Kolumu filmlerde gördüğüm kadarıyla çıkartmaya çalıştım ama belki korkudandır beceremedim ve canımın acıdığıyla kaldım. En son sinirle olduğum yerde sallanırken birkaç adım gerileyebilmiştim. Durdum. Ve son yaptığım hareketin diğer uğraşlarıma karşın farklı olduğunu gördüm. Salak salak sallanmak yerine ayağımla hafifçe yerden destek alıp ağırlığımı arkaya verdiğimde iş bitiyordu. Böyle yapa yapa arkaya doğru ilerledim ve ellerim bağlı olduğundan ikisini birden aynı anda geriye doğru ters çevirerek uzattım. Elim bıçağa değdiği an heyecanlandım ve tam elime almak üzereyken gürültülü bir şekilde yere düşürdüm. Ağzımdan bir küfür çıktı. Sinirlenmiştim ve yorgunluktan gözlerim kapanıyordu. Kafamı arkaya atarak uyumaya başlayacağım sırada içeri nasti girdi. Elinde bir bıçak vardı. Birşeyler diyordu ama ben duymuyordum. Sadece büyük bir uğultuyla kulağım çınlıyordu. Bana doğru yavaş yavaş yaklaştı. Elindeki bıçağı havaya kaldırınca pencereden gelen güneş ışığıyla parladı ve bu daha çok korkmama sebep olmuştu. Ağzını açıp elini ağzına doğru yaklaştırırken ne yaptığını anlamaya çalışıyordum ki bıçağın keskin tarafını yalayıverdi. Dilinden kan akarken kahkahalarla gülüyordu. Kulaklarımdaki uğultu artmaya başlamıştı ve midem bulanıyordu. Ağzını oynatıp bir şeyler diyordu ama ben duymuyordum. Tekrar gülmeye başladığında ağzımı açıp ona birşeyler diyecektim ama o kadar kurumuştu ki açmaya çalışırken bile kenarında bir ağrı hissetmiştim. Bu çatladığını gösteriyordu. Kahkahalarla gülüyorken birden kendimi bir yerden aşağı düşmüş gibi hissettim.

İkiz mi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin