"Gerçi, kesin gelmek istemez." Kendi kendime mırıldandığımda bana baktı. "Her neyse." Başımı yeniden berisinde kar yağan pencereye çevirdim. Sanırım ilk defa bir açıdan, Hawksmoor'u sevmiştim.

Kahvaltıdan hemen sonra birlikte aceleyle sınıfımızın bulunduğu kızların binasına geçtik. Elbette, Miranda her zaman olduğu gibi bizim için kendisinin yanında yer tutmuştu. Neden bunu her hafta yapıyordu, anlam veremiyordum ve o zamanlar yeni yeni gözüme batmaya başlamıştı. Örneğin, neden ön ya da arka sırasına değildi de hep yanına oturuyorduk? Harry'le her an baş başa kalmak isteyen ben için, elbette çok sevineceğim bir şey olmuyordu bu durum. Yine de Harry, benim yerime kıza günaydın deyip duvar dibine oturmuştu. Miranda da ayakta beklemeden hemen yanına geçti. Ben de, bana kalan koridor kısmına oturdum. Yanına oturamadığımdan ötürü yüzümü çocuk gibi asmamak için direnmiştim o an, yine.

Öğretmen gelir gelmez, Miranda defterini açıp not almaya başlamıştı bile. O günlük, ben de ona uydum çünkü dikkat dağıtıcı unsurumla arama büyük bir engel girmişti ve ben de dersin bir an önce bitmesini istiyordum. Bir dersliğine çalışkan olmak işime gelmişti ki zaten kısa sürede araya girmiştik yeniden. "Sınavlar yaklaşıyor diye mi not tutmaya başladın Louis?" Miranda gülerek sordu. Harry köşede sessizdi.

"Haberim bile yoktu. Ne zaman ki?" İç çektim.

"Noel'den sonra. Beraber ders çalışmak ister misin sınavlardan önce?" Kolunu omzuma attı ama bu fazlasıyla arkadaşçaydı. Göz ucuyla Harry'e baktım cevaplamadan önce.

"Sadece cuma günleri dışarı çıkabiliyoruz, sence o gün ders çalışmak ister miyim?" Dalga geçtiğimde Miranda kolunu bozulmuş gibi çekti benden.

"Sonuçta kış geldi. Dışarı çıkıp ne yapacaksın ki? Tabii soğuktan donmak istemiyorsan, o ayrı." Bilmiş bir şekilde gülümsedi. "Bugün ne yapacaksın?"

"Deniz fenerine gideceğiz. Orayı biliyor musun?"

"Elbette!" Miranda neşeyle şakıdı. "Ben de ikinizle gelebilir miyim? Kar yağdığında sahil çok güzel oluyor. Hiç gittin mi Harry?" Sorusunu sorarken, Harry'e dönmüştü. Harry sindiği köşesinden kalkıp ikimize birden döndü. Ama ben ondan önce cevapladım.

"Bizimkilerle beraber gidiyoruz." diye açıkladım ona. Miranda'nın bizimle gelmesini istemiyordum çünkü ortam asla ona göre değildi. Özellikle Alex ve Owen'e güvenmiyordum konuşmalarından sonra. Gelmesi uygunsuz kaçardı.

Miranda cevabıma hiç de bozulmadan gülümsemeye devam etti bana dönerek. "Bu cuma mekanımızda yalnız olacağım desene." Hafifçe güldü.

"Nehir donmuştur, değil mi? Tanrım, belki de dönüşte oraya uğramalıyım. Haftaya kadar ya erirse?"

"Senin için fotoğrafını çekerim." Gözlerim yanımdaki kızı geçip bizi izleyen Harry'i buldu. Bakışlarında garip bir ciddilik vardı ve bu hiç hoşuma gitmemişti. Neyse ki, Miranda Harry'nin rahatsız edici sakinliğini fark etmeden ikinci ders başlamıştı.


Ders bitiminden hemen sonra, hazırlanmak üzere kendi odalarımıza çıktık. Peter'ın odada olmadığı her an aslında öyle mutlu oluyordum ki, o dakikalarda da biraz daha içeride kalıp keyfini sürmek, camın kenarında gizli saklı sigara içmek istemiştim. Ancak, Harry'nin beni beklediğini bildiğimden elimden geldiğince hızlı bir şekilde en kalın kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Kapı tıklandığında, - kapı tıklayanın asla Peter olmayacağını bildiğimden- panikle o tarafa dönmüştüm. "Gir?"

Gelen Harry'di. "Hazırlanmışsın, güzel." Onun da başında kırmızı bir bere vardı. "Ama bir sorun var." Dediği anda, ona dönerek endişeyle beklemeye başladım. "Ceketimi Hadrian'a vermiştim ve o da çamaşırhanede kaybetti. Ve senin ceketini çok beğendim." Sona doğru gülümsemesi büyüdüğünde, neden bu kadar çok heyecanlandığımı bilmiyordum. İltifatı bana bile değildi oysa. Şaşkınca bakıp sırıtmak yerine, hemen kolej ceketimi çıkarıp ona verdim. Koyu mavi, ona daha çok yakışmıştı üzerine giydiğinde. "Ya sen?"

house of cards | larryWhere stories live. Discover now