geriye yığılmış hayallerden oluşan tüm dolapların kaldı*

En başından başla
                                    

Bay Moon'un odasından umutsuz düşünceler seli ile ayrılırken ne yapacağını bilemez hissediyordu, birkaç gün önce aşkını dinleyen Kim Namjoon ile konuşmak istiyor ama onun da başını ağrıtmak istemiyordu. "Taehyung'un sınırları var Jeongguk ve sen o sınırları geçebilecek kadar güçlü değilsin." demişti Namjoon, bir karşılık beklemeden seviyor olma umudu giderek sönüyor ve içten içe hiçbir zaman karşılık alamayacak olmak canını yakıyordu. Kim Taehyung'a ilahi bir bakış ile bakıyordu etrafındaki herkes, dokunulamaz olandı onlar için. Jeongguk neden böyle hissetmiyordu? Ellerini uzatsa onun tenine değecek hissi ile yamıp tutuşuyordu. Park Jimin'in kim olduğuna dair tatmin edici bir cevap alamamak zihnini daha fazla yoruyordu, kim olduğunu bulsa onun hakkınsa düşünceleri bir köşeye otursa içi rahata erecekti sanki.

Yurt odasının kapısını sessiz olmaya dikkat ederek açarken Iwao'yu ilk kez uyurken değil, ona ait çalışma masasında oturmuş ders kitapları arasında buldu. Bakışları kısa bir an kapıdan giren Jeongguk'un üzerinde gezinse de yeniden önüne döndü ve kalemini defterin üzerinde gezdirmeye devam etti. Çantasını kendi sandalyesinin üzerine bırakarak biraz ayakta dikilirken Iwao yeniden bakışlarını ona çevirmiş, ne yapmaya çalıştığını anlamaya çabalıyordu. "Iwao, hiç aşık oldun mu?" Japon arkadaşı kaşları çatık hâlde kendisine bakmaya devam ederken içinden Jeongguk'un delirip delirmediğini düşünüyor olabilirdi ona göre. "Hayır, acınası duygular içinde bulunmayı kendime yasakladım." Iwao'nun cevabı onu tatmin etmezken neden aşk hakkında "acınası duygular" tabirini kullandığını merak etti, yatağın ucuna oturarak ona sordu. Iwao sandalyesini tamamen ona doğru döndürdü ve ciddi bir yüz ifadesi ile inceledi.

"Seni olduğu gibi kabul etmiyor, sen olmaktan çıkarıyor. Bir dönüp bakıyorsun ki, asıl özünden çok uzaktasın. Kim olduğun belli değil. Benliğini kaybetmişsin ve bir duygunun esareti içinde başka birine dönüşmüş, tek bir insan için her şeyi yapacak hâle gelmişsin. Sana da kulağa korkunç ve acınası gelmiyor mu?"

Aşk hakkında gelen bu keskin ve katı düşünceler midesinin bulanmasına sebep olurken içindeki hisleri sorgulamadan edemedi. İsim vererek erken mi davranmıştı hislerine? Iwao mu yanılandı yoksa Jeongguk'un içindeki hisler aşk değil miydi? Neden benliğini kaybetmek yerine kendini bulmuş gibi hissediyordu? "Belki de kaybedildiği sanılan benlik, aslında gerçek benliğidir?" diye sordu Jeongguk, "Kim olduğumuzu nasıl bilebiliriz ki? Düşünceler değişken, duygular değişken. Nasıl sabit bir insan tanımı içine girebiliriz? Bazen kaybetmek de iyidir, seni yukarı taşır." Iwao onun sözlerine bir şey diyecek gibi durmuyordu, bakışlara hâlâ Jeongguk'un gözlerine sabitlenmiş hâlde duruyordu ve sandalyeyi hafif oynatarak sinir bozucu gıcırtı seslerinin çıkmasına sebep oluyordu. "Tüm o kıskançlıklar, kendini kaybedişler, kavgalar. Hepsinin iyi olduğunu mu düşünüyorsun?" Jeongguk omuz silkerek başını iki yana salladı, "Sen aşktan değil, bir ilişkiden bahsediyorsun. İlişkiler inişlı çıkışlıdır. Saygı ve anlayışı en alta koyarak temel yapman gerekir. Temeli sağlama dayanmayan her şey, yıkılmaya mahkumdur." dedi, bir ilişki hakkında çok fazla bilgiye sahip değildi ama ailesine baktığında babası her zaman ilişkilerini bu iki sebebe bağlardı.

Arkadaşının yeniden derse dönmesine izin verirken çantasına ilerledi, taslağı çıkararak masanın üzerine bıraktı ve sandalyeye oturdu. Aşk ve diğer hazin şeyler. Taslak halindeyken bile isim onun için net olmalıydı, tek bir değişime uğraşamamıştı. Kitabın adının yazılı olduğu sayfayı çevirdi, daktilo ile yazılmış sayfa ve kenarlarına dolma kalem ile alınmış notlarla karşılaştı. "Prens Sejong, kim?" yazıyordu bir köşede ve tarihi kişiliği ile ilgili basit alıntılar vardı. "Aşk, insanı inciten ve incittiği yeri saran yegane duyguydu insanın hissettiği. Bir döngüydü, yaşaması bilindiğinde güzel, elden kaçırıldığında bir kâğıt kesiği." Jeongguk hangi tarafın içine savrulacağını merak etmeden duramıyordu, güzel mi olacaktı yoksa kalbine bir bıçak kesiği mi atacaktı? "Komutan Park Jimin. Siyah saçlı, küçük gözlü, bakışları sert ve ifadesiz yüz. Yaşanmışlık ve yaşanamamışlıklar." Fotoğrafını gördüğü çocuğu zihninde yeniden canlandırmaya çabaladı, onu kaya gibi dimdik ve bakışları yerde olmasına rağmen toprağı delen biri gibi... Yapamıyordu, fotoğrafını gördüğü narin bedeni bir türlü Kim Taehyung'un zihnindeki Komutan Park'a uyduramıyordu.

İlk sayfadaki alıntılar kitabın geçtiği mekanlar, tarihler, kişilikler ve savaşlarla doluydu. Kim Taehyung hiçbir ayrıntıyı atlamamak için özen vermiş görünüyordu. İkinci sayfa, ilk sayfanın aksine el ile yazılmıştı ve onun el yazısının güzelliği bile Jeongguk'u büyülemekten geri durmadı. Onu bir masanın başında oturmuş, parmakları dolma kalemi sarıyor hâlde yazarken hayal etti. Orada durmak, onu izlemek istiyordu. Tüm odağını kelimelere vermiş olan adamın dikkatini dağıtmamaya çabalamak, yazdıklarını ilk okuyan olmak için delirmek ve belki, okumak. Boğazındaki düğümler canını yakıyordu, elde edemeyecekleri konusunda her zaman sakin biri olmuş ve şartları düşünerek kendini telkin etmeyi başarmıştı ama şimdi neden olmuyordu? Onlu yaşlarındaki bir birey olarak onu görme ihtimali çok düşük olmasına rağmen telkinleri işe yaramıyordu içinde.

Eli telefona giderek Kim Namjoon'un numarasını tuşlarken bir an bile tereddüt barındırmadı içinde, "Hyung, Park Jimin kim ve nerede bulabilirim?" diye sordu selam bile vermeden, Kim Namjoon'un sessiz kalışı içindeki ateşi alevlendirirken gözlerini sımsıkı yumdu. "Sana adresi atarım, kim olduğunu kendisinden öğrenmek istersin." dedi sadece, telefon kapandığında kısa bir süre bekledi, iki dakika sonra gelen mesajdaki adres şu an bulunduğu konuma çok da uzakta değildi. Kot ceketini üzerine geçirerek odayı terk etmek için kapıya ilerlerken, "Iwao, bir gün aşık olmalısın. Kalbinin atışlarının hızlanmasını sana sevdirecek birini bulacağına eminim." dedi, kapıyı arkasından kapatarak yurt odasından çıktı.

Adres eski bir mimarlık şirketini gösteriyordu, Seoul'ün ünlü plazalarının olduğu bir mahalledeydi fakat küçük, dört katlı bir binaydı. Danışma yazılı küçük plaketin ardındaki kadın, elindeki telefona gömülmüş hâldeydi. "Merhaba, ben Park Jimin'i arıyordum." dedi, kadın telefondan gözlerini kaldırarak kendisine bakarken siyah saçlarının bir tutamını da geriye attı. "Kendisini aramam lazım, isminiz nedir?" Jeongguk ismini vermesinin bir işe yaramayacağını bildiği hâlde söyledi, kadın sandalyelerden birine oturarak beklemesi gerektiğini söyledi. Birazdan Kim Taehyung'un bir zamanlar aşık olmuş olabileceği çocuk ile yüz yüze geleceğinin farkında olmak başının sızlamasına sebep oldu. Neden kalkıp gelmişti buraya? Ona ne söyleyecekti? Ah, ben Kim Taehyung'a aşık oldum ve sizi tanımak istedim. Iwao'nun bahsettiği kıskançlık, acınasılık buydu. Kalkıp gitmek istiyor, kendini düşürdüğü bu bayağı durumdan kurtulmak istiyordu ama merakı içini kemiriyordu. Nasıl biriydi? Kim Taehyung, eğer olduysa, nasıl aşık olmuştu ona?

"Jeon Jeongguk?"

Tatlı.

Bir ses hakkında yapacağı en tuhaf çıkarım olabilirdi belki de ama doğruydu, kendisine seslenen bu erkek sesi tatlıydı. Başını kucağında birleştirdiği ellerinden kaldırarak üzerindeki beyaz gömleğin kollarını birkaç kez katlamış, siyah saçları iki yana ayrık alnına düşen, fotoğraftaki güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeyerek biraz daha olgun duran adama baktı. "Merhaba, Park Jimin." diyebildi, sesini kaybetmediği için memnundu. Dolgun dudakları gülümseme ile aralandı, Jeongguk o an için Kim Taehyung'un neden ona aşık olabileceğini anladı. Herkesi etkisi altına alan bir havaya sahipti, gülümsediğinde insanın yüreğinde sıcacık bir his bırakıyordu. "Merhaba. Kimsiniz ve benimle ne konuşmak istiyorsunuz?" Soruyu sorarken gözleri saate kaydı, acelesi olduğunu belli etmemeye çabalaym bir izlenem yaratmak istiyordu sanki. "Ben sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyorum." diyebildi sonunda, Park Jimin'in yüz katları gerginleşerek meraklı bir hâl alırken kaçıp gitmek istedi. Her şeyi batırıyordu, neden onunla karşı karşıya gelmek için bu kadar acele etmişti ki? "Tabii, konu neydi?" Park Jimin gülümsemeye çabalamıyordu, elinde olmadan yüzüne ve gözlerine yansıyan parıltılar vardı.

"Kim Taehyung, konumuz kendisi."

-

tahmin köşesi;
jimin ve taehyung arasındaki bağ ne?

aşk ve diğer hazin şeyler' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin