Bölüm 0/1: "filistin"

923 90 34
                                    


| Â F Â K |

Bir ateş çemberi şehir; alev alev, cayır cayır.
Gündüz son nefesini bıraktı; şehitler oldu sır.
Kaybetme nûru, siyaha batacağız birazdan;
Ve bitiyor, sessizliğin derinliğine gömüldü sürûr...

Çöl rengini kaybetti, kanın kırmızısını çaldı.
Gök zulüme bakamadı, sarsıntıyla üzerimize parçalandı.
Yıldızlar birer birer acıların göğsüne kaydı.
Bir kıvılcım parladı gecede, karanlığı yardı.
Suskunluğu yamalı çığlıklar sardı...

Rüzgar bağırıyor, dinle!
Toprak taşımış hezeyanı diline.
Ve sanki fısıldıyor ikisi de:
'Tutuşan Gazze'yi izle!'

Kan kokuyor buram buram akşamlar.
Barut, fıçı, ateş karanlık dumanlar...
Kulak ver ne'olur şu titrek imdada; bu bir çocuğun feveranı!
Avuçlara bulaşan onların kanı, yüreklere kazınan onların yaraları...

Savaştayız; kana susamış vahşetin pençelerinde
Istırabımız yalnız bir zindan masalı körlere.
Ehlileşmiş kısır döngü hep böyle:
'Ne uzaktaki amâlar görür âfâk'ı; ne de âfâk'takiler arâfı...'




BÖLÜM 0/1:
"FİLİSTİN"

Adım Farah.

İşgal edilmiş topraklarda büyüyen bir kız çocuğuyum. Gazze'nin Rimal mahallesinde geçirdiğim çocukluğum ve gençliğimin sonunda, gerçekten büyümeye sağlam adımlar attığım dönemlerdeyken, şehri, ailemi ve sevdiklerimi geride bırakmayı göze alarak Türkiye'ye tıp okumaya gittim.

İçimde koskoca bir hasretle gurbet diyarında yıllarca mücadele edip okumaya çalıştım. Doktor olacaktım, uzun zamandır kararlıydım. Çünkü öyle çok derin yara gördüm ki ben ülkemde, çocukluğumdan beridir bir gün bu açılan yaraları saracağıma inanıyordum; yapacaktım, yapmalıydım. Fakat bilmiyordum; bir yara sadece bez parçasıyla iyileşmiyormuş. Aslında, yamalı ruhlarımıza ve darmadağın olmuş zihinlerimize şifa olmak için başka bir ilim öğrenilmeliymiş. Bu ilim, inançmış.

İnancı güçlü olan hiçbir Mü'mini hiçbir darbe yıkamazmış. Her imtihan bir nimet, her acı bir adımmış Rabbe giden... Yol uzun, yolcu yorgun ama menzil çok güzel. Bu yüzden her şeyden önce inanmayı, inandırmayı öğrenmeliymişim. Bunu çok sonralardan öğrendim. Tavizlerle geçirdiğim ömrümde tek bir şeyi doğru yaptım ben: bırakıp gitmek. Bu gidiş hem beni bataklığa düşmekten korudu, hem de onu günahlardan, hem de ikimizi de Rabbimize ulaştırdı.

***

Yüzüne sardığı kefiyeyi arkadan bağlarken kamera kayda giriyordu. O esnada sesini düzeltiyor, besmele çekiyor ve baş parmağını havada sallayarak, karşısında duran üç beş gence seslenip, "Özgürlük ninnileriyle büyüyen bizlerin önünde, nâmütenâhiye uzanan koskocaman bir yol vardır. O yolun başı zulüm, kan, gözyaşı; ortası sabır, mücadele, direniş; bitişi ise inşaAllah ya özgürlük ya da şehadettir," diyordu o, Muhammed Mirza.

"Ya şebâb! (Ey gençler) Unutmayın ki, bu dava sizin omuzlarınızda yükselecek ve zafere ulaşacak. Bu kutlu yol için yaşayıp, bu yolda can vererek şehadet şerbetini içmek ne büyük şereftir! Elhamdulillah dava yolundayız. Yaralanıyoruz, ölüyoruz, sevdiklerimizi kendi ellerimizle toprağa emanet ediyoruz, evlerimiz başlarımıza yıkılıyor ama yine de davamızı sahipsiz bırakmıyoruz. Attığımız her adım, niyetimize sadakatle bağlı. Bizler zulmü durdurmak, islamı topraklarımızda aziz kılmak ve Mescid-i Aksâ'yı özgürlüğüne kavuşturmak uğruna savaşıyoruz ve Allah'ın rızasını kazanacağımızı ümit ediyoruz."

 f â kWhere stories live. Discover now