"Bana da kahve getirecek misin?"

"Garsona mı benziyorum?"

"Kelimenin tam anlamıyla yarı zamanlı çalışan barmensin."

"Yani? Bana para ödediğini görmüyorum?"

Ceketini geri giyip kapıdan çıktı. Açtığı gibi de içeriye buz gibi kar soğuğu vurdu. Askılığa birkaç tane kar tanesinin dolduğunu dahi gördüm. Tüm merkez sıkıcı, kahverengi ahşap duvarlardan ve kocaman kalın otantik halılardan oluştuğu için içeri giren en ufak farklı renkte cismin varlığı tüm görkemiyle belli ediyordu kendini.

Tekrar önümdeki bilgi işleyen ekrana döndüm. Kendi kendine yazılan numaraları takip etmem gerektiğinden gözlerimi elimden geldiğince çok açtım. Yoksa her an uykuya dalıp, tek bir haneyi kaçırarak şu anda nefret ettiğim işimden bile olabilirdim.

***

Yüzüme atılan poşetle sarsıldım.

Uyuyakalmıştım.

Önce şaşkınca etrafıma bakındım ama gözlerim gördüklerini beynime iletlemeyi reddediliyorlardı. Camdan dışarı bakınca gecenin mavili siyahlı karanlığını gördüm. Hayır. Ne kadardır uyukluyordum? Gözlerimi kırpıştırıp her yanımdan çıkan saçlarımı yerine sokmaya çalıştım.

Sonra köşemdeki masasına geçmiş Pietro'yu gördüm. Muhtemelen kafama atılan poşet de onundu. Kahve kutusunun içinde bir anahtarlık vardı. Elbette istediğim kahveyi getirmemişti. "Profesörün evine uğraman gerekiyor."

"Ne için?"

Omuz silkti. Çoktan ilgisini kaybetmiş, asasını sallayarak havada aynı anda tuttuğu üç kitabın sayfalarını karıştırarak hızlıca satırları okuyordu. Lacivert gözlerinin sağa sola ve aşağı yukarı giden hızını izlemeyi kesip önüme döndüm. Neyse ki göndermem gereken kesitleri bitirip, göndermiştim. Şablonumu bitirmeden önce masumane bir şekerleme çekmek istemiştim herhalde.

Ayağa kalkıp etrafımı topladım. Asamı, kitapları ve parşömenlerimi gelişigüzel tıktıktan sonra ceketimi giydim. "Salyanı silmeyi unutma," diye mırıldandı Pietro masamdan uzaklaşmışken. Tüm saçlarını teker teker yolmak istiyordum kafasından. O lanet Rus aksanından da, robottan farksız bedeninden de, uyuşuk gözlerinden de kurtulmak istiyordum.

Yalnızca birkaç ay daha sabretmen gerekiyor. Sonra onu ezip geçeceksin Fay. Sadece birkaç ay... Sonra da sonsuzluğa Pietro Petrov'suz bir devamlılık...

Anahtarları elimde sallarken birbirine bağlanmış not parçası önüme düştü. DuBauer'in yol üstünden benden hiçbir şey beklemeyeceğini düşünmek yapabileceğim en büyük aptallıktı tabii ki. "Vampir Kanı Mumunu unutma. Ofisteki kasamdalar. Anahtarlar Pietro'da."

Madem Pietro'ya bu kadar güveniyordu, madem onu bu kadar seviyordu, ne diye sürekli beni bu işlerde yoruyordu ki? Ondan daha çok iş yapıyordum. Sırf benden daha uzun süredir burada olması hiçbir şeyi kanıtlamıyordu. Ondan daha çok çalışmıştım. Onun iki senedir yaptığını altı ayda yapabiliyordum. Neden hala öncelik ona veriliyordu? Pietro bilir, Pietro yapar, Pietro halleder... O halde her şeyi o yapabilirdi. Bana ne diye ihtiyacı vardı ki bu saatte?

"Ofisin anahtarları da lazım."

Pietro beni duymadı. Kendini sayfalara daha çok kaptırmıştı. Kağıdı gözünün önüne soktum. Kitapların hepsi dikkati dağılınca masaya düşüp, korkunç bir gürültü çıkardılar. Pietro'nun ölmemi dileyen bakışları beni buldu. Yutkunurken adem elması titredi.

Literati // Ravenclaw Where stories live. Discover now