"Aaa şunlar bizimkiler değil mi?" diye bir yorumda bulundu Doğukan.

Kafamı omuzumun üzerinden arkaya çevirdiğimde Alaz'ın döneminden olan üç erkek arkadaşını ve onlarla birlikte olan Yıldız'ı gördüm. Ellerinde kahve bardakları ile bahçede geziniyorlardı. Muhtemelen uzun bir sonra molaya çıkmışlardı. İçlerinden bir çocuk konuşurken bizi fark edince lafını yarıda kesip el salladı. Diğerleri de bizi görünce el salladılar ve sonra yanımıza doğru ilerlemeye başladılar. Başımı eski haline çevirdiğimde Miray ile göz göze geldik ve bana baktıktan sonra abartılı bir şekilde gözlerini devirdi.

İkimiz de Yıldız'dan pek haz etmiyorduk ama Alaz ve Doğukan'ın arkadaşı olduğu için herhangi kötü bir kelime söylememeye de özen gösteriyorduk. Mümkün oldukça az iletişimde kalmak isterken daha ilk günden karşılaşmamız ise muhtemelen kaderin bana yaptığı sürpriziydi. Yanımızdaki sandalyeler çekildi ve masamıza oturdular. Doğukan ve Alaz diğer çocuklarla selamlaşıp konuşmaya başlarken ben de Yıldız ile göz göze geldim ve mecburiyetten ağız ucuyla selam verdim. Beklemediğim bir şekilde bana tebessüm ederken selamıma karşılık verdi.

"Selam. Nasılsınız?"

Genelde herhangi birimize selam bile vermezken şimdi halimizi hatırımızı sorar olmuştu. Bu durumu tuhaf karşıladığım için bir anlık Miray'a baktıktan sonra gözlerimi yeniden Yıldız'a çevirdim. Üzerinde bize karşı anlamsız bir sevimlilik vardı ve bu hoşuma gitmemişti. Kendimi diken üstünde hissetmeme neden oluyordu. Miray sorusuna yanıt verdi. "İyi, sen nasılsın?"

"Ben de çok iyiyim. Hele bugün çok mutluyum."

"Ne güzel." diye mırıldandım ağzımın içinde. Ama yüzüm, ne kadar memnuniyetsiz olduğumu ele veriyordu. Muhtemelen bugün Alaz'ı 5 dakika da olsa daha fazla görebildiği için mutluydu, sevimsiz şey. Yer yokmuş gibi gelip masamıza oturmuşlardı bir de.

Erkekler hepimizin duyabileceği ses tonuyla acile gelen son vaka hakkında konuşurken benim gözüm Yıldız'ın üzerindeydi. Tuhaf bir şekilde odağı Alaz'ın üzerinde değil bendeydi. Konuşulan sohbete kulak vermiş gibi görünse de arada bana çevirdiği gözleri yüzünden sürekli göz göze geliyorduk. Masanın üzerinden eğilip bana doğru yaklaştı ve fısıldayarak konuştu.

"Sen gerçekten iyisin değil mi Naz?" diye tekrarladı sahte bir endişe ile. Bu soruyu ikinci kez soruyor olması içimde ona karşı hazır olan şüpheyi uyandırmaya yetmişti bile. Normalde benimle muhatap olmayan kız neden durduk yere halimi hatırımı sorsundu ama değil mi?

"İyiyim. De sen beden ısrarla soruyorsun?"

"Ay..." diye uzatarak konuştu Yıldız. Bu sefer fısıldamıyordu ve yüzündeki gülümsemenin samimiyeti karşısındakine geçmiyordu. Bundan sonra söyleyeceği cümlenin altından bir şey çıkacağı belli gibiydi. Kıvrandıktan sonra konuşmaya devam etti. "Geçen gün senin ismini Atalay Hocanın randevularının arasında gördüm de ben. Bir sorun mu var acaba diye merak ettim. Eğer yardımcı olabileceğimiz bir şeyse..."

Yüzündeki gülümseme her geçen saniye gizliden gizliye sinsi bir hal alırken sandalyesinde geriye doğru yaslandı. Şok ve gerginlik hissi aniden tüm vücudumu esir alırken ne söylemem gerektiğine karar veremedim. İnkar edip şimdilik bundan kurtulabilirdim ama yalanım ileride ortaya çıkabilirdi. Açıkçası yalanlardan da çok yorulmuş ve sıkılmıştım. Masada bir sessizlik olduğunu fark ettikten sonra herkesin bana bakıyor olduğunu gördüm. Olaya dahil olacak gibi görünen Alaz'ı gözlerimle susturduktan sonra Yıldız ile ben konuştum.

"Evet, Atalay Bey ile seans yapıyorum. Çözebilmek için yardım almam gereken bir hastalığım var çünkü."

Hâlâ hastalığımı herkesin içinde yüksek sesle söylemeye alışık olmasam da onun karşısında bundan utanacak değildim. Amacının bu olduğunu biliyordum çünkü, beni küçük düşürmeye çalışıyordu. Kaşları havalanırken bu sefer yüzüne sahte bir şaşkın ifadesi yerleştirdi. Ben ise kaşlarımı çatmış yapmaya çalıştığı şeyin nedenini anlamaya çalışıyordum. "Aaaa... Geçmiş olsun, hastalığın neydi?"

PSİKOLOG BEYWhere stories live. Discover now