"Sen de beni, ne?" dedi, huysuzluk yaparak. Kafamı yukarıya kaldırıp ona baktığımda cümlemin devamını duymak istediğini biliyordum. "Seviyorum." dediğimde yüzüne memnun olmuş bir ifade yerleşti. Bu haline hafifçe kıkırdadıktan sonra kollarımı belinden ayırıp elimi ona doğru uzattım.

"Hadi gidelim mi artık? Yoksa dersime geç kalacağım." dedim. Bir cevap vermek yerine elime uzanıp parmaklarımızı birbirine geçirdikten sonra yatağın üzerindeki ceket ve çantamı aldım ve odamdan çıktık.

Ben Karabiber'in yemeğini ve suyunu hazırlarken Alaz da dün çalışırken dağıttığı eşyalarını toplayıp çantasına yerleştirdi ve omzuna astı. Karabiber için gerekli olan her şeyi ayarladığımdan emin olduktan sonra evden çıktık ve yine el ele tutuşarak arabaya doğru ilerledik.

"Dün akşamki teyze, benim evden çıktığımı görmese miydi acaba?" dedi, tedirginlikle kafasını apartmana doğru çevirip katları kontrol ederken. Buna rağmen elimi bırakıp beni kendisine doğru çekti ve omzuma kolunu atarak kafamı göğüsüne yasladı.

"Görmelerinin bir sorun olacağını sanmıyorum. Sorarlarsa da açıklarım ben durumu bir şekilde." dedim bu haline istemsizce gülümserken. Sokağın başındaki arabasının yanına geldiğimizde kolunu benden çekip şöför tarafına doğru yürüdü. Kısa bir araba yolculuğunun ardından arabayı kampüsün otoparkına park etti. Arabadan indiğimizde Alaz kolunu tekrar omzumun üzerine bıraktı.

"Önce şu kırtasiyeden gelmediğim günlerin ders notlarını çektirmem lazım. Gülsüm hoca sadece oraya bırakıyormuş notlarını." dedim bir yandan gözlerimi devirip bir yandan da işaret parmağımla ilerideki dükkanı gösteriyordum. Beni kafasıyla onaylayıp elini belime yerleştirdi ve o tarafa doğru yürümeye başladık.

"Merhaba, ben Gülsüm hocanın geçen haftaki ders notlarının fotokopisini çektirecektim." dedim camın arkasındaki adama. Adam beni onaylayıp bir dosya çıkarttı ve içindeki kağıt destesinin sırayla fotokopisini çekmeye başladı.

İşi bittiğinde "10 lira." dedi, kağıtları bana doğru uzatırken. Cüzdanımdan çıkarttığım parayı adama uzatırken diğer elimle de notlarımı aldım ve çantamın içine sokuşturdum. El ele tutuştuktan sonra geldiğimiz yoldan geri döndük.

Fakültemin önüne geldiğimizde sırtımı merdivenlerin duvarına yaslayarak yüzümü Alaz'a döndüm. "Dersin var mı, sen ne yapacaksın şimdi?" diye gitmeden önce sordum.

"Benim de dersim var, onlarla bugün. Ne zaman bitecek senin derslerin?" diye sordu. Tam olarak saatini bilmediğim için telefonumu cebimden çıkartıp programıma bir göz attıktan sonra yüzümü Alaz'a çevirdim. "13.20'de biliyormuş."

"Güzel benim de o civarlarda bitiyor. Çıkışta haberleşiriz o zama-" Cümlesini yarıda keserken gözleri sert bir ifadeyle arkamda bir yere odaklandı. Kaşlarım çatılırken merakla kafamı hızlı bir şekilde arkama döndürdüm. Mehmet'le göz göze geldiğimde, Mehmet hızla kafasını önüne çevirdi.

"Bu dengesiz, niye yanımızdan geçerken gözlerini bir saniye bile ayırmadan sana bakıyor hâlâ?" dedi sinirli bir sesle. Sonra boynunu hafifçe sağa yatırıp esnetti. "Biliyor musun, bence benim şununla doğru düzgün bir konuşmamız lazım."

"Alaz." dedim kolunu kavrayıp onu durdurarak. Şu an Mehmet'ten daha önemli sorunlarım vardı, mesela Sıla'yla konuşacak olmam gibi. Bakışlarını Mehmet'ten ayırmadan bir kolunu belime sarıp beni, kendi bedenine yasladı. Sonra da kafasını eğip yüzünü bana çevirdi. "Efendim bitanem?"

Kısa bir sessizliğin ardından "Sıla'ya mesaj atacağım şimdi." dedim gözlerimi gözlerinde hızla dolandırarak. Fazlasıyla tedirgindim ve ondan yapacağım şey için ufak da olsa bir onay almaya ihtiyacım vardı. Mesaj attıktan sonra bunun geri dönüşü olmayacaktı çünkü. Sanki ne istediğimi anlamış gibi sinirini bir kenara bıraktı. Destek vermek ister gibi gözlerini kapatıp hafifçe tebessüm ederken kafasını yukarı aşağıya salladı.

PSİKOLOG BEYWhere stories live. Discover now