"Tanıdık bir simaya hasret gözlerim yabancılar arasında buz kesti, ruhum küçülen bedenimin altında kaldı. Bir sokak düşündüm. Bir yıldız ve bazı tanıdık gülümsemeler. Zihnim gidemeyişimi yâd ederken bu görüntüleri sermişti ayak ucuma. Hasret belki aşka ait değildi, belki de insana duyulmazdı sadece. Camının önüne koyduğun bir zambak ya da her gün kapını tırmalayan yabancı bir kedi hasret adı altında ekilebilirdi içime. Dört mevsim geçerken bedenimden, zalim zatürre umudumu yataklara düşürdü. Gözlerimi aralayıp bana ait olmayan bir odayla karşılaşana kadar kayan yıldızlarım, kapımda kedim, camımda bir çiçeğim vardı."

Gülümsedim, hatta bu satırlarda bir kelime olmak istedim. Aşk. Oldukça yabancı ama bir o kadar da tanıdık geliyordu bana. Ah, şu satırlar... Kitabı ciltledikten sonra satılmasına göz yumabileceğimin güvencesi an itibariyle yok olmuştu. Yazarın adı dahi yazmıyordu. Bulduğum kitapların yazarını hiçbir zaman öğrenememiştim. Zaten bir önemi de yoktu.
Aniden az önce duyduğum hırlama hemen omzumun üzerinden yükseldi. Sıcak bir nefes kulağımın üzerinden akıyordu. Lanet olsun.
Arkamı dönmeye cesaret edemedim. Bu yüzden çok yavaş bir şekilde ileriye doğru adımlar atmaya başladım. Ancak bu girişim puma sepetime pençe atana kadar sürmüştü. Nasıl olduysa kendimi onun gözlerine bakarken buldum. O kadar aşinaydım ki bu gözlere, bir şeyler dilimin ucana gelip geri dönüyordu. Camgöbeği diye adlandırılan bir çift mavi göz karşımda duruyordu. Uzun bir süre bakan kişiyi çılgınlığa sürükleyebilirdi, bir insanın ondan gözlerini kaçıracak gücü bulması kesinlikle mümkün değildi. Elbette ben de bunu yapamamıştım.
Gözlerinin ardından içime incecik bir ipin uzandığını hissettim. Bu ipin önceden ruhumu emanet ettiğim bir şey olduğunu biliyordum. Beni harelerinin içinde gördüğüm karmaşaya hapsetmek istiyordu. Orada hem şefkat hem de kâbuslar vardı. Ona izin verebilirdim, bakışlarına giderek daha çok esir oluyordum.
Pençesiyle kitabı biraz daha yakınıma savurdu. Bu kilitlenen bakışlarımızın bozulmasına sebep olmuştu. Gözlerimi çeker çekmez adeta ruhani bir boşluğa savruldum. Uzun ve karabasanlı bir rüyadan uyanmış gibi hissetmiştim.
Kitaba odaklandım. Metrelerce yakınıma sürüklenen o kitabı almak istiyordum. Artık bu mesele canımı kurtarmaktan ibaret değildi. Okuduğum o paragraftan sonra kitapla aramda oluşan tarifi imkânsız bağı terk edemezdim. Bu kitaplar beni içine sıkıştığım sıradanlıktan kurtaran tek gerçekti.
Gözlerimi pumanın bedeninden küçücük bir an bile ayırmadan ayaklarımı kitabın olduğu yere sürükledim. Artık gözlerine bakacak cesareti bulamıyordum. O irislere bakarsam odağımı yeniden kaybedebilirdim. Bakışlarımı kaçırmakta zorlanmıştım çünkü öyle parlak tüyleri vardı ki göz yanılsaması olup olmadığından şüphe ediyordum.
Kitaba dokunduğum anda puma hareketlendi. Ben de öyle.
Çılgınlar gibi koşuyor, asla arkama bakmıyordum. Beni takip ettiğinden emin bile değildim ama insan her gün bir pumadan kaçmıyordu değil mi? Birkaç defa ayaklarım ve pelerinim dallara takıldığı için yalpaladım. Ne zaman telaş yapsam yere düşerdim. Biraz ileride bisikletimi gördüm, arkama bakmak ve orada olduğundan emin olmak istiyordum. Ondan kaçıyordum ama yine de gözlerine bakmak istiyordum.
Bu yüzden omzumun üzerinden arkama baktım. Oradaydı, çok uzak bir noktadan bana bakıyordu. Çok önceden durmuş gibi görünüyordu. Çenesinin açılıp kapandığını gördüm. Kükrüyor olabileceğini düşünmüştüm ama bu başka bir şeydi. Sanki bir şeyler fısıldıyordu.
Tam o anda yerdeki dallardan birine takılıp uzunca bir süre karnımın üzerinde sürüklendim. Koşarken önüme bakmam gerekiyordu. Özellikle de ormandayken.
Bir an için kaburgamdaki acının canımı alacağını düşündüm, muhtemelen bandaj açılmıştı ve kanıyordu. Hemen sonra bunun gerçekleştiğinden emin oldum, karnıma doğru sıcak bir şey süzülmeye başlamıştı. Ellerim ve dizlerim soyulmuştu ama umursamadan can havliyle kitabı da alıp bisikletime atladım. Yol boyunca arada sırada elimi kaburgalarıma doğru çıkarıp bastırıyordum.
Eve girer girmez kendimi banyoya kilitledim. Bir köşede acıdan bayılır ve yeniden arkadaşım tarafından bulunursam durum gerçekten çok manidar olurdu.
Ha-ha. Çok komik.
Üzerimdekilerden kurtulurken kaburgamdaki bandajın çoktan bedenimden sıyrılmış olduğunu gördüm. Tahmin ettiğim şekilde, mosmor ve şiş tenim yeterince kötü değilmiş gibi üstü de iyice soyulmuştu. Kanı temizlemek için küvete girip hafifçe su tutmaya başladım. Kan kolaylıkla çıkacakmış gibi görünmüyordu. Kurumuştu bir kere, yaranın üstünü biraz ovalamam gerekecekti. Acıtacak.
Tek dokunuşla bile bunun sıradan bir şişlik olmadığını anlamıştım. Derimin altında küçük bir şey vardı. Hatta biraz uğraşırsam hareket bile ettirebiliyordum. Dehşetle dolmuştum. Midem ağzıma gelmiş halde dizlerimin üstünde dururken bununla ne yapacağımı düşünüyordum. Boş bir duvara bakmak hiç bu kadar ilginç gelmemişti. İçimde bir şey vardı. Hareket ediyordu.
Birkaç dakika kustuktan sonra içimdeki şeyden kurtulmaya karar vermiştim. Her travmanın bir sonu vardı. Ancak ben tam olarak sonuna gelmiş sayılmazdım. Çekmecelere, dolaplara ve raflara kesici bir alet bulma ümidiyle bakmaya başladım.
Dakikalar sonra banyoya, mutfağa ve olabileceğini düşündüğüm her yere bakmıştım. Bakmadığım tek bir yer kalmıştı. Sosha'nın odası.
"Yapma," dedi içimden o ses. Belki de bu ses tenimin altındaki o lanet şeye aitti. Eğer öyleyse sesini kesecektim.
İlk önce kapısını çaldım. İçeride olup olmadığından emin olmam gerekiyordu. Eğer odada olsaydı ne diyecektim?
Affedersin, Sosha falçatan var mı? Ah, önemli bir şey değil. Sadece kendimi keseceğim. Neyse ki bir açıklamaya gerek olmadı. Çünkü iki kere tıklattıktan sonra olabilecek en aceleci şekilde içeri daldım. Etrafı arsız hareketlerle karıştırdıktan sonra gözüm o çekmeceye takıldı. Hem istediğim şeyi arayabilir hem de benden ne sakladığını öğrenebilirdim. Bir taşla iki kuş. Yakalanma korkusunu bastırabilmek için dilimi ısırdım. Adrenalinin verdiği his bedenimde hep taze kalıyordu.
Kurduğum plana çok hızlı bir şekilde ikna oldum. İçimden yersiz bir yorum gelmeden önce çekmeceyi açtım. Farklı boylardaki cam tüplerle dolu bir yerdi. Hepsi bir tıpayla kapatılmış, olabilecek en nizami şekilde dizilmiş ve parlak lacivert renkli bir sıvıyla doldurulmuştu. Sanki bir gecenin gökyüzü bu camların içine hapsedilmişti.
Bir tanesini daha sonra incelemek üzere elime aldım ve odadaki arayışıma devam ettim. İşte orada, bir alt çekmecede neredeyse neşter kadar keskin olan bir hançer parlıyordu. Sosha'nın neden bir hançeri var?
Hançeri de alıp kendimi kesmek üzere banyoya geri döndüm. Aniden bir korku dalgası içime yayıldı. Ben kendimi kesemezdim ki!
"Akacak kanı bir düşün," dedi ses. Söylediğini yaparak biraz düşündüm. Tüm bedenim -özellikle de midem- çözülmesi imkânsız, en incesinden bir dikiş ipi gibi düğümlenmişti. O ana kadar içimdeki sesi fazla hafife aldığımı anlamıştım. O şeyi çıkarırsam belki de bu sesten kurtulabilirdim. Hançeri ısıtırken korkudan parmaklarım kasılıyordu. Uyuşturacak hiçbir şeyim yoktu. Belki de korkudan bayılır ve kendimi kesemezdim. Öyle ya da böyle bunu yapacaktım. Kaygı, endişe, korku ve kanıma hız kazandıracak başka hangi dehşet içerikli duygu varsa zihnimde ayrılan koltuklara yerleşmişti.
"Güzel," dedi ses.
Cehenneme git.
Bununla birlikte hançerin keskin ucunu kendime çevirdim. Metal tenime gömüldüğü anda kan yeniden bir çizgi halinde karnıma süzüldü. Çınlayan kulaklarımı görmezden geldim. Çok acıyordu. Askıdaki havluyu dişlerimin arasına sıkıştırdım. Kesiği o şeyi görebileceğim yere kadar derinleştirirken gözlerimin önünde sarı benekler uçuşuyor, yüzüm karıncalanıyordu. Kollarımın kaskatı kesildiğini hissettiğimde bir nefes verdim.
İnce, küçük ve sert cismi çekip çıkarmamla ağzımın kuruması bir olmuştu. Kanlı olmasına rağmen dal parçasını görür görmez tanımıştı. Sıradan bir dal parçası değildi. Biliyordum çünkü aynı rüyamda olduğu gibi esneyip parmağımın etrafını sarmıştı. Dudaklarımdan şaşkınlık dolu bir inleme firar etti.
O zamana kadar, her şeyin bir rüya olduğunu sanmıştım. Asla öyle değildi.

.
.
.
.

Minik yıldıza dokunmak vereceğiniz en faydalı destek olacaktır. Burada olduğunuz için teşekkürler ♥️♥️♥️

FANTOM ETKİSİ doğa dönüyor Where stories live. Discover now