"Ne tesadüf, bir sorun mu vardı Başak?"
Boğazını sıkmamak için zor duruyordum.
Öfkeyle gözlerinin içine baktım, tuhaf bir gülümsemeyle başını eğdi. "Bir şey demeyecek misin?"
Polise seslendim. "Beyefendiyi çıkartır mısınız?"
Polis beni duymuyormuş gibi yaptığında hayrete düştüm, öfkeden alev alan gözlerimi yeniden ona diktim. "Ne işin var Kemal?" diye fısıldadım nefretle, bir yandan da aklıma gelen düşünceyle rahatladım.
Kemal'in Alperen'i burada görmesi çok iyi olmuştu, böylelikle bir iş çevirdiğimi anlamazdı. Ercan ve Alperen bilerek gitmemişlerdi, Kemal'in buraya geleceğini biliyorlardı. Fakat ben bilmiyordum.
Bana bakarak zaferini kutluyordu.
Pekâlâ, biz de oynayalım bakalım.
"Eski arkadaşımı ziyarete geleyim dedim, sadık bir adamım." Dilimi ısırdım, başımı eğdim ve alayla sırıttım. "Sadakat senden sorulur, haklısın."
Kaşları çatılır gibi olduğunda konuşmasına izin vermedim. "Her suçlu, suç mahaline geri dönermiş." deyip keyifle gülümsedim. Kemal bana iftirayı atan kişiydi, adamları buradaydı ve onlarla buluşmaya gelmişti. Bu sırada da bana gözdağı verecekti, kontrol edecekti.
Gözleri kısıldı, işte şimdi gerçek yüzü ortaya çıkıyordu.
"O zaman Bora Acar'ın odasına ikinci kez mi girdin?" diyerek sahte bir gülümseme sundu. "Bu sefer neyi çalacaktın?" Demir parmaklıklara yaklaştı, tüm hıncını çıkartmak ister gibi tek nefeste fısıldadı.
"Ya deli olursun ya suçlu, beni karşına alma avukat."
Ya deli olursun ya da suçlu.
Kemal zamanında Barış'ı tehdit etmişti, bu da ispatıydı.
Barış kesinlikle aklını yitirmemişti.
"Öyle mi?" diye mırıldandım. Menekşe'ye acilen ulaşmam lazımdı.
"Daha da ileriye gitmemi istiyorsan..." derken ellerini iki yana açtı ve sırıttı. "Hodri meydan."
Gözlerimle polisi işaret ettim. "Tuttuğun adamlarla adaleti satın aldığını zannedersin," derken küçük alanda adımlamaya başladım. Topuklu ayakkabımın sesi hariç hiçbir ses duyulmazken düşüncelerimi sıralıyordum. O farkında değildi ama ben onunla konuşurken ikinci planımı da yapıyordum.
"Bir kıvılcım, yangına sebep olur. O yangını söndüremezsin, gerçekler yakar Kemal." dedim sırıtarak. "Cayır cayır yanacaksın," diye fısıldadım gözlerinin içine bakarken.
"Ve hiçbir yalan ateşi söndüremeyecek."
Gözler görülür biçimde gerildi, bakışlarına sinen öfkeyle parmaklıkları sıktı. "O yangını söndürürüm Başak," derken kendinden emindi.
"Mazlumların gözyaşlarıyla mı?" derken sesim sertti. "Yangını büyütür bu sadece, ateşi harlama Kemal." Ona yaklaştım, son vuruşu yapmanın zevkini tadıyordum. "Benden sana ufak bir tavsiye olsun."
Öfkeden kudurmuştu fakat sakin ifadeyle geriye adım attı, ben ise arkamı döndüm ve demire oturdum. Keyifle sırıttım, onu delirtecektim. Delirecek ve bir sürü hata yapacaktı.
Hiçbir şey demeden bir müddet gözlerimin içine baktı, duygusuz bakışlarını benden çektiğinde zaferimin bayraklarını havaya dikmiştim.
Yürürken cebinden bir çiçek yere düştü, kaşlarım çatıldı.
Menekşe.
Siyah rugan ayakkabısı, çiçeğin üzerine bastığında nefesim tıkandı. Ayağa fırladım, bu sırada adımları sekteye uğradı. Ağır çekimde çiçeğe doğru eğilirken gözlerim menekşedeydi. Ezilen çiçeği parmakları arasına aldığında sahte bir üzüntüyle omzunun üzerinden bana baktı. "Yazık oldu," diye fısıldadı. Ardından çiçeği yan tarafta bulunan çöpe gelişigüzel fırlattı.
YOU ARE READING
Dev Adam | Texting
Teen FictionDev Adam: Sana zaman verdiğim süre boyunca acı çeken ben oldum. Dev Adam: Bana kendin gelmediğin sürece ben yokum, üzgünüm. • Başlangıç: 21 Temmuz.
