25.BÖLÜM

181 20 5
                                    

Şehrin alarm vermesiyle kapana kısılmış gibiydik. Resimlerimizin her yerde dağıtıldığına emindim bu yüzden mümkün olduğunca kalabalıktan kaçıyor ve ellerimi hırkamın cebine sokarak yürüyordum. Neyse ki Anıl bu konuda oldukça rahattı. Rahat bir şekilde geziyor etrafı hayranlıkla izliyordu. 

''Aranan iki kaçağa göre bayağı bir mutlusun. Hayret doğrusu.'' 

Omuz silkti, ''ne önemi var ki? En azından hapishaneden daha beter bir yerde kalmıyoruz. Ve en güzeli, ölümü beklemiyoruz. Öleceksek bile bu nefes alırken olacak.'' 

Ona kızamıyordum haklıydı. Yapılması gerekenler yapılmamıştı ve biz kendimizi büyük bir kaosun içerisinde bulmuştuk. Başta herkes ilgileniyor gibi görünse de aslında öyle değildi. Yine de dışarıda olmak ve nefes almak her şeye rağmen güzeldi. 

''Yine de çok fazla buralarda durmamalıyız. Sakin bir yer bulmalıyız.'' diyerek onu cümlelerimle sarstım. 

Şimdi eskisi kadar hayat dolu bakmıyordu çünkü görmek istemese bile o da bazı şeylerin farkındaydı. 

''Haklısın.'' diyerek üst geçide çıktı. 

Ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım. ''Buradan neden gidiyoruz?''

''Sakin bir yer bulmamız gerekiyor.'' 

Bir şey demeden onu takip etmeye başladım. Kavacık üst geçidinden geçerek nasıl sakin bir yer bulacaktı bilmiyordum. Sadece bu özgürlüğün çok uzun sürmeyeceğine emindim. Çünkü bizi en kıytırık pansiyon bile almazdı. 

İlk olarak, paramız yoktu. Kimliğimiz yoktu ve aylardır sefil gibi yaşıyorduk. Ayda bir kez banyo yapma hakkımız bile doğru düzgün yokken bizi ancak sokak köpekleri yanlarına alırdı ki bundan bile şüphe duyuyordum artık. 

Ayrıca Anıl'ın yakalanma ihtimalimize rağmen bu derece rahat olması sinirlerimi bozuyordu. Hava ise soğuktu ve tenimi okşuyordu. Esen rüzgar aylardır yıkanmayan saçlarımı bir sağa bir sola savururken, temiz havayı içime çekmek tüm kusurlarımı unutturuyor gibi hissediyorum. 

Dışarıdan nasıl göründüğümüz hakkında fikrim yoktu ama bana bir saniyeden fazla bile bakan birisi bile benim için tehlike oluşturuyor gibi hissediyordum. Yakalanmak istemiyordum. Hayatımın sonuna kadar sokaklarda yaşayabilirdim. Bu insanların bizi soktuğu durumdan daha iyi bir yol gibi görünüyordu. 

Yine de akşam olmasına yakın daha rahat hissediyordum. Etraf karanlık oluyordu ve bizi gören insanlar azalıyordu. Bu yüzden kaçmak ya da saklanmak zorunda hissetmiyordum. Çoğunlukla kafelerin, dükkanların ve insanların olduğu yerlerden uzak duruyorduk. 

Bugünde terkedilmiş eski harabe bir evde bulmuştuk kendimizi. Etrafta kimseler yoktu. Sadece zaman zaman köpekler havlıyor, kediler bağrışıyordu. Bu durum beni hem rahatlatıyor hem de korkutuyordu. Anıl ise aksine rahattı. 

Arakladığı ve çantasına sıkıştırdığı ekmeği ikiye böldü ve yarısını bana uzattı. 

''İstemiyorum.'' diyerek sokağa izlemeye başladım. 

''Neye kızdın, ekmek çalma mı? Yapma Duru. Açlıktan ölelim mi?'' 

Haklıydı ve hala ekmeğin bir diğer yarısını bana uzatmaya devam ediyordu. Ekmeği aldım ve ufak ufak kopartarak yemeye başladım. Yerken yine isyan bayraklarımı çıkartmıştım. 

''Şuna bak, şu halimize bak.'' 

''Dimi ya, birisi birkaç ay öncesine kadar virüslü bir kokarca olacaksın dese ona sadece gülerdim. Şimdi ise tüm dediklerimden daha fazlasıyım.'' 

''Eksik ya da fazla bir şeylerimizi kaybettiğimiz kesin. En azından benim için.''

''Ailemi çok özlüyorum ama onlara gidemem.'' 

Bu dediği beni düşündürmüştü. Hapis kaldığım sırada en az düşündüğüm şeylerden birisi ailemdi. Sanki yalnız doğmuş gibiydim ve onlar hiç olmamıştı. Şimdi ise bir an olsun onları düşündüğümde neler yaptıklarını az çok kestirebiliyordum. 

''Ailen ne yapıyordur şimdi?'' 

Anıl konuşacak gibi oldu ama sonra duraksadı. Daha sonra, ''bilmem çok üzüldüklerini biliyorum sadece, peki ya seninkiler?''

Omuz silktim, ''bilmem, herhalde kavga ediyorlardır.'' 

Bu dediğim üzerine yorum yapmadı. Hatta yüzünde bildiği bir şeyleri söylemişim gibi bir ifade vardı. 

Az sonra yarım ekmeğimi ona uzattım. ''Daha yemeyeceğim. Kalanını da sabah yerim.'' Ekmeği aldı ve çantasına koydu. O sırada bir çıtırtı duydum.

Tedirgin bir şekilde olduğum yerde doğruldum. ''Ne oldu?'' 

''Çıtırtı duydum.'' Saniyeler sonra köpekler havlamaya başladı. Anıl rahat bir ifadeyle, ''köpektir belki de kedi.'' 

Üstelemedim ama az sonra aynı çıtırtı tekrar duyuldu. Bu sefer Anıl da duymuştu ve tedirgin bir şekilde ayağa kalktı. Çantasını açtı ve bıçak çıkarttı. İstemsiz bir şekilde çığlık attım, ''ne yapıyorsun?'' 

''Şş.' dedi kısık bir ses tonuyla. Biraz sonra gelen kişinin bir insan olduğunu anlamamız zor olmadı. Ayak sesleri artık daha netti ama sanki artık başka bir yerden geliyordu. 

Biraz sonra hemen solumda bir gölge belirdi. Beni tedirgin eden bu gölge bir yabancıya ait olan tanıdık bir simaya aitti ve bu bedene hiçte yabancı değildi.

KARANTİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin